22 Haziran 2008 Pazar

yaşamaktan yazamamak...



öyle yoğun geçiyor ki günlerim, bazen değil ekranın karşısına oturmak, elime kalem bile alamıyorum. birgün yutacak bu hayat beni.. elektrik süpürgesi içine çekecek, çamaşır makinesi sıkıp sıkıp bırakacak beni bir paçavra gibi... yada aslında bunların hiçbirine gerek yok, Derin'im minik canavarım zaten tek başına yiyp bitiriyor beni... arkamı dönmemle, kafasına birşeyin inmesi ve Derin'in çığlıkları arasında geçen sürenin, terim olarak hiçbir literatürde karşılığı yok...
bu aralar en çok takıldığım konu yaptığı yaramazlıklara vereceğim tepkiler oluyor. gözümden ateş çıkmasıyla, gülmemek için dudaklarımı ısırmam arasında gidip gelen saçma mimiklerle minik kuzumu da allak bullak ettiğimin farkındayım. herşeyi merak edip karıştırmasının yaratıcılığını tetiklemesi açısından tarafımdan desteklenmesi, yarım saat sonra bütün çekmecelerin içini salona doğru boşaltmış olduğunu gördüğümde "imdat" çığlıklarına dönüşüyor. hangi merakını karıştırarak gidereceğini, hangisine hiç bulaşmaması gerektiğini nasıl anlamalıyım? işte bu konuda hiçbir fikrim yok. hele bir de o minik sıpa dokunmaması gereken eşyalara işaret parmağını havada sallayarak "ooomasss" diyip, diğer eliyle gözümün içine bakarak dokunmaya çalışmıyor mu, işte o an benim bittiğim an oluyor... peşinden koşarak onun o parmaklarını ısırmak ve nolur hiç büyüme, hep böyle yaramaz ve çook maymun çoook sevimli kal, her tarafı dağıt, kır, parçala ama hep böyle ele avuca sığmaz kal demek istiyorum biraz önce yazdıklarıma inat...
off zaman... geçiyorsun biliyorum. şuan ben bunları yazarken bile durmadan ilerliyorsun. biliyorum bu konuda da bana yol göstericeksin, onun yaramazlıklarıyla başa çıkmayı, onu büyütmeyi, büyütürken öğrenmeyi, öğrenirken büyümesinden duyduğum korkuyu katbekat arttırarak bana yaşatacaksın biliyorum... hem gel, hem gelme zaman... kızımla kalıyım ama böyle minicik haliyle, sonsuza kadar...
şimdi ağlamak istiyorum sessizce. zaman; lütfen kapıyı kapatıp çıkarmısın hayatımızdan...


2 yorum:

Geveze Kalem dedi ki...

"Anlıyorum," dsem anlatabilmiş olur muyum?:)
Hani o gözünden ateş çıkmasıyla, gülmemek için dudaklarını ısırmak arasında gidip gelmek var ya, bence o aslında son derece komik olan bir olayın, sonuçlarının kendimiz tarafından toparlanmak zorunda olmasıyla ilgili bir gel-git.:)
Kolay gelsin 'meslekdaş'ım, hepimize.;-)

duygu dedi ki...

hoşgeldin sevgili gevezekalem.
bu gel-gitler şimdilik bir yazı konusu olabilecek kadar eğlenceli geliyor ama yakınca bu afacanlar iyice farkında olmaya başlayacaklar idare edildiklerinin. işte o zaman hangi sağlıklı zihin ve olmayan sabırla tutarlılığımızı koruyabileceğiz, ben asıl onu merak ediyorum.
bu arada şu kibbutz meselesi yani benceeee çokkk da kötü değil sanki yaa. ne bilim denenebilir mi desemmm :) (böyle hani istemem yan cebim şurda durumları var gibi).