27 Eylül 2012 Perşembe

ben doğduğumda ne yapmıştın?

bir soru geldi akşam ödev yaparken...
- anne, ben doğduğumda sen ne yapmıştın? mutlu mu olmuştun, çok mu mutlu olmuştun, böyle bakıp bakıp gülümsemiş miydin? bana ne demiştin?.....
diye sıraladı bir sürü soru...

doğduğu gece sabaha kadar uyumamıştım, tek bir an gözümü kırpmadan öylece seyretmiştim, koklamıştım.
normal doğum yaptığım için ağrım falan pek yoktu, arada bir gelen titreme nöbeti dışında bir sıkıntım da olmamıştı...

uyuyana kadar anlattırdı...
- nasıl sevdin, ne dedin severken, ellerimden mi öptün, emzirdin mi beni?...

dinledikçe gevşedi, uyurken dilinde kalan bir cümle bu geceyi de uykusuz geçirmeme sebep olsa da, anlattım...
- anne, bazen öyle güzel anlatıyorsun ki...


26 Eylül 2012 Çarşamba

hoşgeldin sonbahar...

sonbahar bana hep alışkanlıklarımı hatırlatır.
bir önceki sezon takip ettiğim diziler başlayınca, hep bir önceki yılın muhasebesi şekillenir zihnimde..
"geçen sene bu zamanlar... " diye başlayan cümleler bazen tatlı bir gülümseme bazen de buruk bir iç çekiş ile sonlanır...
insan alıştığı zamanları yaşarken, alıştığı mekanlardan farklı yerde, alıştığı insanlardan uzakta ise...
daha bir zor tutulur önceki yılın envanteri...
bu sene farklı telaşlar içindeyiz neyse ki... dalıp gitmeye pek zaman kalmıyor.
eğri büğrü çizgileri rayına oturtma, öğle yemeğinde ne yedin soruları, a aaa ne de çok ödevin varmış sohbetleri, biliyor musun Eylül sınıf başkanı oldu bilgilendirmeleri ile insan pek zaman bulamıyor depresif olmaya..
hayatımızın zor ve eğlenceli olmaya başladığı bu sonbahardan dileğim; önceki seneleri aratmayacak güzellikte geçmesi...
hepimiz için...

sevgiyle,
Duygu


23 Eylül 2012 Pazar

kimseye etmem şikayet...

aslında çok uzun zaman önce öğrendim  seçimlerimin arkasında durmayı...
sitem de etmem, bazı zamanlar anksiyete halinde olduğum doğrudur, ancak Karadenizliliğime ver, saman alevi işte...
türlü türlü aksilikler, hastalıklar, telaşlar içinde bir yerlere yetişme telaşına kapıldığım zamanlar, sinirlerimin en zayıf olduğu anlar... beden bu yoruluyor tabi...
1 sene 2 ay önce boşandım...
minik kızıma yaptığım en büyük haksızlık olarak gördüm kimi zaman bu durumu. ömür boyu vicdan azabı çekeceğimi, kızımın beni hiçbir zaman affetmeyeceğini düşündüm. geceler boyu ağladım....
okumadın, bilmedin blog...
taslaklarda 23 tane benzer yazım var, ancak hiçbiri yayınlanmadı...çünkü bu blog, Derin'in bakarken mutlulukla okuyacağı yazılarla dolu olsun istedim hep.
yazdım-kaydettim, yazdım-kaydettim, sen hiçbirini okumadın ama ben hepsini söylemiş oldum...
şimdi öyle değil...
bugün, bu an, bu ara... yaradana ettiğim şükür ağız dolusu....
çünkü ben...
kızımı imkanlarım dahilinde okutabileceğim en iyi okula kayıt ettirmenin peşindeydim bunca zamandır...
okullar açılalı 2 hafta oldu, soranlar oldu Derin'in okulunda ilk gününü merak ediyorum diye...
bunun cevabı için yarını bekleyeceğiz...
öncesinde yazmak istediğim birkaç konu daha var...
hayatım boyunca duygusal ihtiyaçlar hariç, hiçkimseye karşı talepkar olmadım. ne para, ne pul, ne tanıdık biri, ne ayrıcalık...hayat bu, hep güzel insanlar çıktı karşıma, bin şükür...
her işimi kendim görmenin zorluğu ve beraberinde herşeye hakim olabilmenin özgüveni ile, bildiğimi okudum. amacıma ulaşana kadar ölüp bittiğim doğru, uykusuz gecelere ödedim hesabımı... akıttığım gözyaşları dillense de anlatsa... ama sonunda...
eğer doğru olduğuna / olacağına inanıyorsam, beni -Allah'tan başka kimse- yolumdan alıkoyamaz...
işte bu, inat mı desem, bildiğini okumak mı desem bilemedim, bu huyum yüzünden, aldığım kararlar oldu hayatımın ilk 30 yılını geride bırakırken...
beni yavaşlatan hiçbirşeye tahammülüm yok... yanımda desteğe ihtiyacım var, işler çığrından çıkmaya başlarsa beni sakinleştirecek, geçmese de geçeceğine inandıracak, en azından gönlümü eyleyecek biri olmalıydı hayatımda... bunca hayat gailesinde bir de başka birinin yükü değil...
işte bundandır... şimdi yoluma kızımla devam ediyorum...
yoruluyorum kabul, bazı zamanlar keşke de ölsem şimdi şuracıkta dediğim oluyor...
o an kızımın elleri geliyor aklıma, avucumu dolduran minik parmakları, bukle bukle saçları, soran gözleri...
dur diyorum, daha değil....
o kayıt ettirmek için çırpındığın okulundan mezun olurken akıtacağın 2 damla gözyaşın var sırada...
demem o ki blog....
ben yoruluyorum ama öyle bir soru geliyor ki ardından, durma diyorum, daha bu kıza vereceğin bir dolu öğüt, örnek olacağın bir sürü hareketin var...
mükemmel asla değilim ama öyle bir inadım var ki, yaşamaktan, hemde çok mutlu yaşamaktan başka,
Allah ve annemden başka kimseye sığınmaktan başka çarem yok...
çalışıyorum, iş yerime yakın ve eğitim sistemini beğendiğim bir okula kayıt oldu kızım cuma günü...
şimdi...
ekim ayında başlayacak öğle yemeğine kadar beslenme çantası götürecek yanında.
mutfaktan gelen kek kokusu, hazırlanmış okul formasının karşımda duran görüntüsü, yeni ayakkabıların verdiği heyecan, artık içi, gerçek yazma kalemleriyle dolu kalemlik ve yaşına uygun pembeli dallı suluğu ile bizde okul yolunda gerçek bir adım atacak olmanın heyecanı ile dopdoluyuz bu pazar akşamında...
pazartesi sendromunu tek başıma yaşayacak bir anne değilim artık, cuma günleri hem bir özgürlük hemde ödev stresini getirecek beraberinde...
olsun be!
ben o stresi yerim!...
ben varım...
hemde çok anne, çok kadın, çok çalışan, çok yorulan ama her daim şükreden ve dahası için çırpınan bir Duygu...
Merhaba!

19 Eylül 2012 Çarşamba

yorgunken konuşmamak gerek...

dün gece...
uyku öncesi Rapunzel'i anlatıyorum mırıl mırıl... ama gözümden akan uykunun ölçüsünü anlatamam...
bayılıyorum resmen...
sakin sakin anlatırken, birden...
-ve Rapunzel babasına herşeyi açıklamaya karar vermiş...
diyiverdim...
o sırada uykuya geçtiğimi biliyorum ama rüyamda ne gördüm de böyle bir cümle kurdum ve öncesinde neler söyledim hiçbir fikrim yok...
tabi durur mu mercimek, hemen ardından bir uyarı geldi...
- anne bence bu masalı bırak, çünkü gerçekten saçmalıyorsun...

17 Eylül 2012 Pazartesi

bilmeden sakladığım bir sır'rım varmış...

Neden Bulut'un kardeşin olduğunu bana daha önce söylemedin, diyip küstü bana...
doğduğundan beri Bulut (dayısı) O'Nun için sadece Bulut'muş demek.
ikimizinde anneme "anne" demesi, hatta Bulut'un bana "abla" demesi de Derin için kayıt dışıymış...
dayının, annenin erkek kardeşi olduğunu anlamadım mı yani ben ona 6 senedir...
ne tuhaf!
bazı durumları nasıl açıklarım, çocuk sarsılır dediğim olayların çok çok dışındaydı bu mevzu...
şimdi ters köşe oldum...
bide ağladı, bunu benden neden sakladın diye...

hey Allah'ım...

13 Eylül 2012 Perşembe

mercimeğin kendini bileni makbuldur

-ben Derin, 6 yaşındayım. çok güzel resim çizemiyorum ama çok resim çiziyorum. bir yerden atlamak benim işimdir.
bide ağlamak bana hiç yakışmıyor...

diye tanımladı kendini...
aklında bulunsun, zorlu bir parkur çıkarsa karşına, atlayacak adam var bizim buralarda :)

6 Eylül 2012 Perşembe

biz her ayrılıkta biraz daha azalırız...

sende eve gittiğinde, evde yemek yediğinde, sonra televizyon izlediğinde, uykun geldiğinde, pijamalarını giyip ışıkları söndürdükten sonra yatağına yattığında beni düşünüyor musun?
diye sordu bana...

sanki O'ndan başka düşünecek ve özleyecek kimsem varmış gibi...

4 Eylül 2012 Salı

durunca zaman...

sen..
hiç büyümüyorsun,
sadece...
zaman geçiyor....
bu mutlu ifade asılı kalsın suratında miniğim...
şimdi dünyaya bu en tatlı kırmızı çerçevelerinin ardından bakmasan da, biliyorum dans eder gibi yaşıyorsun hayatı...
dilerim, şarkın hiç bitmesin...

motto

gün geliyor hafif bir baş dönmesi, mide bulantısı, gözlerde karartı... halsizlik...
sanırım "kararlılık" beni tutuyor...
olsun...
iyi böyle...
yoluma devam etmek...

3 Eylül 2012 Pazartesi

bazı insanlar kardeşten ötedir...

yanımıza yoldaş, soframıza kardeş, hayatımıza ortak ettiğimiz kimileri vardır hayatımızda...
yoklukları düşünülemez, varlıkları şükürdür...
ben şanslıyım ve biliyorum ki kızım da öyle...
bir kardeşi yok, ancak kardeşten öte biri var hayatında...
dilerim hep olsun...
Emre...
Derin'in romantik dostu(!), tanıdığımız günden beri binbir bahane ile Derin'i hediyelere boğan, kafasında sürekli O'na yapacağı evlilik teklifinin hayalini kuran, her bir boşlukta elini, tutmak, sarılmak için fırsat kollayan, sözünün eri, kıskanç bir aslan burcu erkeği...
Kızımın en yakın arkadaşı (!).
gözlüklü zamanlarımızdan, okul hayatının ilk günlerinden beri bizimle ve biliyorum ki ömür boyu hep orda, varlığı yanıbaşımızda olacak...
ve Serap...
Emre'nin annesi, benim özel dostum...
birlikte olduğumuz anlara ait fotoğrafımızın olmaması ne büyük eksiklik...
tek bir karemiz varmış birlikte çekildiğimiz ama yanımdaki varlığı öyle çok ki...
hiç eksilmesin dostluğu...
şükür ile...