Her insanın eleştirilmekten hoşlanmadığı bir yönü, bir sınırı mutlaka vardır...
ben genel olarak eleştiri sevmem ama dinlerim elbette. savunma mekanizmam da yoktur.
dinlerim ve sinir olurum. bu kadar!
sorgulama, hak verme / vermeme kısmı ilerleyen döneme aittir. duyduğum an önce bi "hıh, halt etmişsin sen" moduna girerim, kendi içimde tabi...
amaaaa en dayanamadığım, çenemi hiç tutamadığım ve dahası tahammül edemediğim konu, kızım ile olan iletişimim...
kızımın yaşına bağlı olarak eleştiri konumuz değişiyor...
şimdi okul dönemindeki yaklaşımımın mesela, gözde konu....
kim tarafından eleştiriliyorum, genelde en acımasız olanlar ailemden gelir...
ben yaşadıklarımdan hareketle, kızıma karşı hem son derece anlayışlı, hem katıyım... ikisi nasıl oluyor dersen, yaşadıkça dengeliyorsun işte derim...
ajitasyona girip "ama biliyorsun hayat boyu zorluklar yakamı bırakmadı, "ıdı bıdı hödö" demiyicem ama şunu söyliyim, hayatta hiçbir şeyi kolay elde etmedim...
hayatın bana ne sunacağını bilemediğim gibi, kızım da bilemez... bu nedenle hep zor olana hazır etmeli kendini, hem fiziksel olarak, hem duygusal olarak...
ama anneme kalsa, henüz kasım ayında olmamıza rağmen çocuk okuldan gelirken üşümesin diye okul formasının altına çıkışta eşofman, tayt giydirmek gerek... kahvaltı yaparken ona yedirmesi gerekir ki, okula geç kalmasın, kıyafeti annem giydirmeli ki, çantasını annem taşımalı ki..... vs vs.
annem... başımın tacı o ayrı... ama yanlış tavrı... deli gibi kavga ediyoruz... hak vermiyorum benim koyduğum kuralları eleştirmesine... eee biz yürüyerek gittik okula, kahvaltımızı eşşek gibi kendimiz yedik, o kilolarca ağır çantayı kendimiz taşıdık, öldük mü? ayrıca ben evlat değil miydim de, şimdi kızıma bu özel ihtimam... sebep belli aslında, Derin, boşanmış bir anne-baba çocuğu... ve yapılacak en büyük yanlışı yapıyor... açığı kapatmak için, boşluğu doldurmak için fazlasını, çok çok fazlasını veriyor... sonra, Derin kreşe giderken bile yatağının örtüsünü kapatan çocuk, şimdi okul kıyafetini bile yerine asmayan bir tembel...
artık birde okuma-yazma krizlerimiz var... bu konuda sayfalarca yazabilirim... şikayetçiyim, çok ama! deli gibi ödev veriyorlar, çocuk çok yıpranıyor ama yapacak bişi yok... bu dönem biraz hırpalanacak ama sonra geçecek... ölüp bitmeye gerek yok. birtek benim kızım yaşamıyor bunu...
akşamları ders yapmak zaman zaman krizler yaratıyor evde, bize kalsa bu, yönetilen bir durum.
ancak...
kızabilirim, sinirlenebilirim, saatlerce güle oynaya ders yapabilirim. tamamen bize kalmış bişi.
işin içine
başkaları (!) girince iş değişiyor. bu durumda kusura bakma ama herkes "
başkaları" statüsünde benim için. çünkü hayatında bir kırılma noktası niteliğindeki bu dönemde, ilk ve en önemli deneyimini yaşadığı, artık dünyaya okuyarak ve yazarak ve dolayısıyla anlayarak bakacağı bu dönemde benim işime kimse karışamaz arkadaş.
yaa çocuk acayip kelimeler kullanırken konuşurken "a a ne tatlı" ama iş ders çalışmaya gelince "çok katısın, böyle de olmazki, cık cık zalim.." falan...
noldu canım?
senin o alkışladığın çocuk da benim yetiştirmem... öyle kolay olmuyor işte çocuk büyütmek.
her yaptığım doğru demiyorum ama böylesine özensiz konuşulmasını hazmedemiyorum.
bu en zor ve en özel dönem... anne ve çocuğun birbirleri ile ilişkisi burada sorgulanmaz... kuralları olmaz bu dönemin, zordur, eğlencelidir, bezdirir, süründürür, güldürür, yıpratır.... vs.
anne ve çocuk bu süreci birlikte yürütürler ve kesinlikle de öyle olmalı. çocuk anane ile veya başkası ile değil sadece annesi / babası ile öğrenmeli, ders çalışmalı...
ben böyle olmasına imtina ediyorum ve kimsenin laf etmesine asla müsaade etmem.
kimse de giremez dünyamıza...
ben artık aldım boyumun ölçüsünü...
bir annem var bu dünyada birde kızım...
başka da kimsem yok,
burayı okur mu, o bana haber linki gönderen kişi bilmem, çok da önemsemiyorum açıkçası...
bu işi bir ben biliyorum diye asla iddiam yok ama bişi diyim mi, ben bilmiyorsam, "O" hiç bilmiyor...
ki bu zaten öğrenilen birşey...
ben kızımla bütün hayatı temize çekiyorum...
O de yerini bilsin ve sadece izlesin...
yorum yapmasın... artık O'nun öyle bir hakkı yok! ne bana, ne kızıma!
not: bu yazı Derin'in babasına
yazılmamıştır. bahsi geçen "O" tamamen farklı biridir... maalesef!