30 Haziran 2012 Cumartesi

eğer...

kızın ve annen yanında değil ve birde sevgilin yok ise, sende benim gibi mi yapıyorsun acaba?
bütün kitapları önüne yığıp, bir yandan yüksek sesle müzik dinlerken, her kitaptan birkaç sayfa okuyor ve yemeğini saçma sapan öğünlerle mi geçiştiriyorsun?


bütün gün üzerinde salaş kıyafetlerle evin içinde dolanıp, ara sıra dvd'de birkaç film izliyor, televizyonun yüzüne bile bakmıyor musun?


hatta telefonu sessize alıp, kafanı dinliyor ve sadece kendinle kalmanın tadını mı çıkarıyorsun?


O halde birkaç güne kadar okuduğun kitaplardan iyi bir kafaya sahip olup, yediğin saçma sapan yemekler yüzünden ergen suratına dönen yüzünü gizlemek için yazın sıcağında fondöten sürmeye başlayacaksın...


ve hatta saçlarını da benim gibi cesurca kestirmişsen, merhaba kültürlü ve çirkin kadın!
kendinden utanmaya başlayabilirsin....


not : şaka şaka yüzümde sivilce yok, saçlarımı da sadece şekle girecek gibi kestirdim, son derece modern, yani fena oldu sayılmaz, hala yüzüne bakılır biriyim... sevsene beni :)

hep içimden geçeceğine, birde yanıma uğrasa keşke...

çok özlediğim var,
elimden gelen birşey yok...


28 Haziran 2012 Perşembe

gitti...

evim bu kadar büyük müydü?

ya bu koca sessizlik?

bir gün bir asıra mı denk gelir?

zaman hemen geçse...

27 Haziran 2012 Çarşamba

sanki bilmiyor hemen ağlayacağımı...

yarın akşam yolcu mercimeğim ananesi ile..
bu akşam son hazırlıklar yapıldı, valiz kapatıldı...
yarın gece otobüste olacaklar ya karnı gıdıklanıyormuş heyecandan...
kanguru gibi yatalım, dedi.
mırıl mırıl konuşurken birden,
-"bence dünyanın en güzeli masalı bizimki", dedi.
"çünkü sonunda seninle hep kavuşup birlikte uyuyoruz..."
....
şapşal çocuk! yerle bir etti beni...
kanguru gibi yattık...
konuşa konuşa uyudu, kelimesi ağzında yarım kaldı...
en son ne demişti sahi?
kimin umurunda...
tıs tıs uyuyor şimdi içerde...

yatma hazırlığı yaparken geçen sene büyük gelen pijamalarını çıkardığım zaman, gözleri sevinçten parladı.
-işte en çok bu pijamamı artık giyebileceğim için büyümek istedim,
dedi...
ne kadar masum sevinçleri var diyip,
bu geceyi de şükür ile bitirdim...
darısı daha nice gecelerin başına...

26 Haziran 2012 Salı

hangisi sensin?

görünmez arkadaşları ile yaptığı basket maçını izlerken, delice tezahürat yapmam iyice coşturdu hanımı...
ve maçı rekor bir skorla aldılar : 12-0 !!!!
-görüyormusun, sürdüğüm özel kremim sayesinde deli gibi zıplayıp smaç basıyorum :)
ve herkese tavsiye ediyorum ki sporu sevsinler, yoksa asla benim gibi olamazlar....
dedi.
(sürekli olmasada özgüveni bazen böyle tavan yapabiliyor işte!)
perşembe akşamı annemle birlikte yolcu benim mercimek...uzun bir tatil, bende 6 temmuz akşamı (inşallah) gidiyorum yanlarına...10 gün kalıp dönücem ama onlar temmuz sonuna kadar ordalar..
gidene kadar hiç uyumasa da biraz daha vakit geçirsek diyorum... hem gitmesini istiyor hemde o gün hiç gelmesin istiyorum...
bugün eşyalarını çıkardım, ufaktan valiz hazırlığı için, görünce dediki;
-biliyorsun anne vedalar bana göre değil, o yüzden valizi sen hazırla, ben yapmak istemiyorum!

2 yaşında bir çocuk gibi konuşuyor bazen, bazen de böyle sinir bozucu çocuk dizi oyuncuları gibi...
bazen yemeğini bile kendi yiyemeyecek kadar küçük, bazen de arkadaşlarıyla tatile gidebilecek kadar büyük oluyor!

kadınları anlamak zordu dimi, şimdi sizi anlıyorum sevgili erkekler :)

25 Haziran 2012 Pazartesi

biliyorsun, ben aslında resim çizmede yetenekliyim...

biliyorsun, ben aslında resim çizmede yetenekliyim...
dedi bana...
haklı mı bilemem?

geçen hafta 2 gün benimle birlikte ofisteydi. tüm şirkete resim çizip herkesin masasına birer tane yerleştirdi.
ne yalan söyliyim, şirket kalabalık olunca kızla ofise gitmek hiç sıkıntı olmadı. bahçede kedilerle oynayarak, canı sıkılınca mutfaktaki dolaptan bişiler tırtıklayarak, grafiğe geçip mac'leri kurcalayarak geçirdi saatlerini...
yemek saati dışında görmedim desem yeri.
seviyorum benim kızın bu kendi kendini eğlendirme hallerini. 
yük olmayan bir çocuk.
bugün sadece yalın olarak O'nu yazsam, şöyledir benim kızım, böyledir desem, sıkılmazsın dimi okumaktan...
birinin tespiti oldu şirketten, kızımdan bahsederken, adıyla değil, "benim kızım" diye başlıyormuşum söze...
psikolojik mi? olabilir.
gurur duyuyorum çünkü ağzından çıkan yanlış kelimelerle bile.
son zamanlarda ortaya çıkan endişelerim, bir bir yok olmaya başlamışken, gidip gelip boynuma sarılarak öpmesi ve sen normal bir anne değilsin demesi(!), içimi coşturuyor :)
cumartesi günü el dikişiyle etek diktim yine, benim sihirbaz olduğumu düşünüyor. şişşt çaktırma!
neyse...

beni bıraksan günlerce yazarım da sen sıkılırsın okumaktan.
diyeceğim o ki blog, bize hayat hep yaz artık!
şükür ile...

annem-babam beni sana emanet etti, sen başkasına emanet etme!

gittik...
neden orada olduğumuz konusunu açıklamak biraz zor olsa da kızıma, üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyorum...
gerisi vicdanlarına kaldı yetkililerin...


23 Haziran 2012 Cumartesi

Hayatımın ilk mitingi...

devletin el attığı eğitim sisteminden payını almış bir anne olarak yarın 15:00'te Kadıköy Evlendirme Dairesi'nin otoparkında buluşuyoruz, etüt ve beslenme okulları'nı kapatma kararına karşı duruş için...
geçen sene kura ile okuma hakkımız olan okulların 2 gün önce kapatıldığını ve okulla ilişiğimizin kesildiğini, kızımın eğitimine e-kayıt sistemi ile bağlı olduğumuz mahalle okulunda devam etmesi gerektiğini öğrendim...
dünyam yıkıldı!
3 hafta önce 1. sınıf için kayıt yeniledik. okuldan ayrılırken ağlayan kızımı eylülde yine burada arkadaşlarınla buluşacaksın diye teselli ettim...
şimdi???
kazanılmış bir hakkımız elimizden alınıyor hemde alt yapısı olmayan saçma bir karar nedeniyle...
eğer bu sene 2.sınıfa geçmiş olsa idi, aynı okulda devam edebilirmiş ancak 1.sınıf ve 4.sınıftan 5. sınıfa geçen öğrenciler için bu durum geçerli değilmiş!!!
neyi nasıl savunacağımı bile bilmiyorum.
elimizde belge var, devam edecek diyor, biz kaydımızı almadıkça 8 sene bu okulda eğitime devam edecek yazıyor ama çarşamba günü yeni bir karar alınıyor, okula yeni alınacak öğrenciler için yapılacak kura çekimi aniden durduruluyor ve aynı gün bizim kaydımız da iptal ediliyor...
günlerdir uyuyamıyorum!
bir B planım yok, buna çaba harcamaktansa hakkımın peşinden gitmek istiyorum.
etütlü okulların varlığı sayesinde binlerce anne çalışma hayatına devam edebiliyor. tüm derslerini okulda yapmış çocuklar eve hafiflemiş olarak geliyor ve anne-çocuk arasında sadece birlikte zaman geçirmeye yönelik kaliteli ilişki yaşanıyor, idi...
şimdi, daha yeni sistemi anlayamamışken şimdi birde öğlene kadar yada öğleden sonra olarak devam edecek eğitimleri için binlerce anne çocuğuna bakabilmek adına ya işinden ayrılacak yada büyük bir külfetin altına girip çocuğuna okuldan geldiği zaman için bakıcı tutmak zorunda kalacak!
ben nispeten şanslıyım, annem yakınımda... ama ya diğer anneler?
birde etütlü okulların eğitim kalitesi düşünülünce, kaybım had sayfada.
3 gündür diğer veliler ile biraraya gelip bişiler yapmaya çalışıyoruz, dilekçeler hazırlandı, şimdi İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne sunulacak...
ancak sonuç? ne yalan söyliyeyim umutlu değilim...
tek istediğim çocuğumun eğitimine aynı okulda aynı düzende devam edebilmesi...
bu şuan benim karşı karşıya olduğum bir yıkım, bir benzerini sende çocuğun okula başlarken yaşayabilirsin, bu ülkede malesef dengeler biranda alt-üst olabiliyor.
eğer bana-bize-tüm çalışan annelere destek vermek istiyorsan, lütfen imzala...
http://imzakampanyam.com/etud-beslenmeli-okullar-kapatilmasin-imza-kampanyasi
çocuklarımız... yazık onlara, geleceğimizi karartmayalım...









19 Haziran 2012 Salı

uyku kulağı...

doğduğundan beri birçok kez huy değiştirdi.
karakteri, damak zevki, alışkanlıkları, çizgileri...  herşeyi...
sürekli bir değişim içinde olması normal olan tabi...
ama bir huyu var ki, yaşattığı an dünyanın bütün güzelliklerine bedel...
kulağımla oynayarak uyuması...
ve sadece benim kulağımla...
bunu yazarken bile ağzım kocaman açılıyor sevinçten...
benimle kalmadığı zaman en çok bunu özlüyorum ve elim hep kulağımda uyuyorum...

meleğim...
yorgun olduğun, sıkıldığın, üzgün olduğun her an pıtı pıtı yanıma gelip, dokunduğun an kulağıma, dünyanın bütün güven veren sözlerini fısıldamak istiyorum kulağına...
ve sadece şunu bilmeni istiyorum...
ben hep yanında olacağım, kulağımda parmaklarının ucunda :)

18 Haziran 2012 Pazartesi

çok belli olsun kavuştuğumuz...

geldi...
gelirken baharı, çiçekleri, gülücükleri de getirdi yanında...
yüzüme astı kocaman bir sevinç ve geçti karşıma eseriyle gururlandı...
hergün telefonda sordu, O'nun için ne hazırladığımı...
ama hediye almak değil, kendi yaptığım bir hediye idi istediği..
beklentisi yüksek diye, oturdum bir akşam elbise diktim O'na el dikişiyle.. birde plaj çantası, fotoğrafları aşağıda...

geldiği akşam geç geldim eve pişkin pişkin... bu ara yerlerde moralim, sıkıcı bir mevzu, çok candan biri bilet almış Sertab Erener'in Kuruçeşme Arena konserine... kafam dağılsın diye gittim. iyice çorba oldu kalbim... yinede iyi geldi bağıra bağıra şarkı söylemek...

ne diyordum... geldiğimde uyuyordu ama elbisesi koynunda :) plaj çantasını h.sonu gittiğimiz kısa tatil için doldurduk güzelce...

oynamayı özlemişim kızımla... havuzda deli gibi çırpınırken ıstakoz gibi kızarsak da, birbirimize bakıp gülüyoruz şimdi, burnumuz palyaço gibi ve onun göz çevresi yüzücü gözlüğü taktığı için beyaz kalmış :)
saçmasapan bir hale getirdik kendimizi haftasonunda :)
ne fark eder ki! kulağımda kaldı çığlıkları.

birde havuzda arkadaşına;
-benim annemin ayakları yere değiyor havuzda, o kadar büyük benim annem, kahraman gibi, dedi...
işte bu dünyaya bedeldi...
ve bu akşamın ganimeti...
suratı maymuna dönmüş bir anne :)
Mutluluklar efendim...
sevgiyle...

12 Haziran 2012 Salı

bak bi'!

eğer o çocuktan dinlemeseydim başından geçmiş olan çok kötü olayı ve o olayın hayatının geri kalanında belki peşini hiç bırakmayacağını, bugün, dün ve daha geçmişte yaşayıpta "ne büyük acı" diye vahlandıklarım, incir çekirdeği gibi görünmeyecekti gözüme...
hayatta karşıma çıkan tesadüflere fazlasıyla inandığım doğrudur, işaretleri birleştirmeyi, sözleri birbiri ile tamamlamayı severim... yorulduğumda oldu zaman zaman ve aslında evren de işi gücü bırakıp tabiki benim için çalışmıyor... ama biliyorum ki benim için, senin için, herkes için dönen bir çark var... aldığın kararlar, ağzından çıkan sözler, bir ortamda tanıştığın biri, evine gelen misafir... hepsi zincirin bir parçası. kelebek etkisi mi dersin bilmiyorum ama ben hoş tesadüfleri, sadece "hoş" olarak adlandırmamayı seviyorum...
bir yerde kanat çırpan bir kelebeğin rüzgarı, başka bir yerde fırtınaya sebep olur, sözü, çok iddialı görünsede ilk okunduğunda, kulak ver bence..
kimbilir belki, evren senin için üzerinde adının yazdığı bir kağıdı başkasının cebine koymuştur.
belki o otobüste her sabah sana yerini veren kişi, bir iş görüşmesinde ona öncelik tanıyacağın kişidir.
örnekler çoğalır, hayat sonsuz bir sınav çünkü...
kimseye arkanı dönmeden önce zihninde milyonlarca kez tartmalısın duygularını, sözlerini...
ve birine kucak açmadan evvel de...
iyisi mi sen kafana taktığın meseleleri otur da bir daha düşün sakin kalarak...
iyi gelecek emin ol...
ben öyle yaptım..


11 Haziran 2012 Pazartesi

özledim...

Kızım...
cumartesi gününden beri babasında...
geçen asıra denk geliyor sanırım...
en son gördüğümden bu yana büyümüştür değil mi?
ah nasılda saklı sesin evimin duvarlarında..

7 Haziran 2012 Perşembe

Derin'in resimleri

Resimleri, hayalleri, uydurukları, görmek - yaşamak istedikleri... Derin'e dair ne varsa küçük bir bölüm işte :)





6 Haziran 2012 Çarşamba

hayali projede gizli

geçen gün bir proje ödevi vardı mercimeğin...
bir kaç resim çizecekler ve her resmin bir hikayesi olacak...
ilk çizdiği resim, balık tutan biriydi...
sonra, denizde kürek çekip uzaklara giden biri,
dudağında ıslıkla bisiklet süren bir çocuk,
ve...
yere uzanıp gökyüzündeki kayan yıldıza bakarak dilek dileyen biri...
öyle sakin, romantik ve kendi  halinde bir hayal ki yaşamak istediği...
eve geldiğinde azgın kurtlar gibi koltuk tepelerinde zıplayan çocuk olduğuna inanamıyorum böyle anlarda.
yaşadığı başka, aklından geçen başka...
aslında biraz hepimiz gibi...
sanırım "tatil" ne demek, en çok o biliyor.
dinginlik, huzur, sessizlik...
umarım dilediğince yaşar bu yaz...

en son yazdığım yazıdan sonra daha iyiyim. o hüzünbaz haller gitti neyse ki...
okumuştum melankoliyi tam da bu yazıyı yazdığım gün, evet işte bu dedim.
seviyorum ben bu hüznü...
kavga etmeyi de mesela.. çözüme ulaştırmak için tartışmayı, sormayı, sorulana cevap vermeyi. asla hesap sormak değil niyetim ama hoşuma gidiyor irdelemek...
işte en son olaylarda kendi başıma açtım dertleri... sorgulayarak, deşerek, rahat bırakmayarak...
şimdi sessizlik zamanı... ama ne sessizlik, öyle can acıtıyor ki..
ve sonra yine geliyor o dingin haller dün akşam dinlediğim bu şarkıyla... o çok sevdiğim dizinin sezon finali sahnesinde...

http://www.youtube.com/watch?v=4DAey0895vU

şimdi tek dileğim böğrümde oturan filin kalkması...

not : diğer resimlerinde fotoğrafını ekleyeceğim ama ödevimizin önce okuldan geri gelmesi gerekiyor... o dudaktaki ıslığı görmen lazım. süper :)

4 Haziran 2012 Pazartesi

rüya mısın çocuk!

neyseki bütün masallar travmatik olaylar yaşayan çocuklarla dolu...
külkedisi, kibritçi kız, pamuk prenses... ve daha yüzlercesi...
elimde kaybolan küçücük ellerine bakarak sana dünyanın en pembe masallarını anlatmak zor olurdu yoksa.
yalan söylemek istemem,
çok incineceksin bu hayatta.
seni sevenler belki istediğin şekilde ve zamanda sevmeyecek seni.
bazen ne yaparsan yap birinin kalbine giremeyecek, bazen de yüzüne bile bakmadıkların başına tac edecek seni.
hayat bu kızım,
çözemeyeceksin...
sana sadece emin olarak şunu söyleyebilirim ki, sen "sen" olmaktan asla vazgeçmeyeceksin..
31 yaşındayım..
30 yaşımda elime tutuşturduğum sen ve birkaç parça eşya ile sıfırladım hayatımı...
ne yerlerde tepindim, ne ağladım geceler boyu...
sormadım sana, biliyorum istemezdin geride bıraktıklarını düşünerek, benimle gelmeyi.
ne gelebilirdin, ne kalabilirdin...
böylesi bir ayrımı kaldıramazdı tabi o küçük kalbin.
şimdi arkadaşlarından "farklı" bir hayat yaşadığımızın ayırdındasın..
şükür mü etsem, teşekkür mü, yoksa vahlansam mı bilemeden, yaşıyoruz tepetaklak ama çok mutlu..
hayallerimizde havuzlu bir ev var, bahçede köpek, evde kedi... 
baba mı? o da var "ama uzağa gitmeyelim ki beni almaya sık sık gelebilsin", kıvamında..
hayatına yerleştirmişsin bu "fark"ı...
5 yaşında omuzlarına yüklediğim bu hayat için sana bir özür borçluyum...
suratımın düşük olduğunu gördüğün zaman ağlayan bir çocuk çizip yanıma geldiğinde, ağlarsan bende bu çocuk gibi çirkin olurum, dediğin zamanlar için,
öğretmeninin sana sorduğu annene en özel ne almak istersin sorusuna "gelinlik" cevabı verdiğin ve aslında evlenmemi istemediğin için,
geceleri uyurken "kanguru gibi yatalım, kalbinin sesini duymak istiyorum" dediğin ve o an içinde kopan tüm fırtınalar için,
bu haftasonu babamla mı kalıcam, yoksa seninle mi sorusunu sormak zorunda olduğun için,
tatil planını yaparken bir türlü aklının net olamayışı için,
bu eve ilk taşındığımızda, "neden bu evde babamın hiç eşyası yok" sorun için (ki hala içimi delip geçer o soru)
babamı traş olurken izlemeyi özledim, cümlen için,
eski mahallemizdeki arkadaşlarını sorup onlar hakkında hayal kurmaya çalışman için...
sana tüm hayatım boyunca özür borçlu olucam...
ve bunun yükünü taşımak, seni bir ömür boyu kucağımda taşımaktan daha ağır olacak...
ama birde şu var,
prenses gibisin :)
herkesin bir evi varken, senin artık iki evin var.
bu yazıyı böyle bitirmek istemezdim ama dedim ya, hayat böyle her zaman yağmurdan sonra gökkuşağı olmuyor işte...
sen güçlüsün...
benden bile güçlü...

sen benim hiç uyanmak istemediğim rüyamsın... 

sabahları bu hale gelen o gömük gözlerinden öperek güne başlamak, şükür gibi!