27 Ağustos 2011 Cumartesi

cambaz

bu hayattaki en büyük hayalim, ip üstünde yürümek, dedi...

Öyle çok denemiş ki şimdiye kadar(!) ama hiç başaramamış ve korkuyormuş hiç yapamamaktan.

Bu da böyle bir not olarak kalsın, birgün bir ip cambazı olursa, bu fikrin tohumları ne zaman atılmış unutmayalım diye...

okullar açılsın artık!!!

Bizim ev kırtasiye ile spor merkezi arası garip bir görünüm almış durumda...




Hadi aktivite ; bant, makas, renkli kağıtlar, kalıp için bardak tabak...

-anneeee yamuk kestim, ayh parmağıma bant yapıştı, bu kalp düzgün olmadı sil baştan, kelebeğime surat çizmedim... bla bla blaaaa....



aman sıkıldım hadi ip atlayalım ; ip, koltuk kenarı, sandalye bacağı..

-hadi hızlı çevir ipi, dur kendim atlıyıcam ama olmuyor hep ipe basıyorum ( bu arada yakında alt kattaki komşunun kucağına düşüvericez - bizim kız ufak tefek ama nasıl böyle çotankk diye ses çıkarıyor zıplarken anlamıyorum) ...

olmadı ip çekmece oynayalım...


Hadi şimdi dışarı çıkalım, bisiklete binicem...

aaaaaa...

Hayııırrrr!!!


yatsak kalksak - yatsak kalksak, okula göndermek üzere saçlarını taradığım sabaha uyanmış olsam... Yüffeeennn :)


Yaaa şu fotoğrafa bir baksana, hep diyorum, bizim kızın sadece iç organları bana benziyor :)

çoook yorgunum çook!!!

25 Ağustos 2011 Perşembe

Top Toplayıcısı

Arkadaşlarıyla maç (!) yaparken bir kenardan izliyorum onları, tezahürat yapmamı istiyor tabi ama utanıyorum :)
Sadece bir gözetmen olarak orada bulunduğumu anlamak istemiyor.

Çok sinirlenince gelip bir arkadaşını şikayet ediyor, tabi asla dikkate alınmıyor,

su istiyor, beni bakkala göndermek istiyor,

veeee arka bahçeye kaçan topu yüksek çitlerden atlayıp benim almamı istiyor...

Yok artık daha neler!
...



24 Ağustos 2011 Çarşamba

yaman çelişki : bozuk düzene, düzgün çocuk!!!

Bu zamanda herşey onların gelişimine hizmet vermek için yaratılmış.




Öyle bir nesil yetişiyorki, dahi, zeki, maharetli olmaktan başka çareleri yok gibi....

Şanslılar mı bilemiyorum. Bizim zamanımızda yoktu böyle çizimi geliştirecek kitaplar, materyaller..
Dil öğrenmek için kursa giderdik, şimdi okuma yazma bilmeyen çocuklar için bile sesli İngilizce setleri var, şarkıyla oyunla bir dünya kelime öğreniyor çocuklar.

Sokakta top oynardı erkekler, kızlar evcilik... Şimdi oyun klüpleri, yazları spor kampları.. vs.

Böyle olunca çocuklardan beklentimiz de artıyor sanırım. Herşeyi yığıyoruz önlerine ve sonra sonsuz başarı bekliyoruz içgüdüsel olarak.

Ben kimin için çalışıyorum ki, oluyor bahanemiz...

Bu yaz biz 1,5 ay Karadeniz'de kaldık. Sabah bir çıktı çocuk bahçeye, hava kararana kadar yoktu ortalıkta. Oynadığı da ne? veriyorsun eline bir kap, çeşmeden su doldurup, çiçeklerin diplerini eşeliyor. Bu arada solucan buluyor, garip böcekleri görüyor, düşüyor, kalkıyor, sümüklerine toprak bulaşıyor...

Kahvaltıda canı ne yemek isterse -salatalık,biber,domates,kıvırcık- gidip bahçeden topluyor.

Böyle çok daha mutlu oluyor yani...
Hangi kitaptan okuyup öğretebilirdim ben ona sümüklüböceğin sıvısını, görmeden, kabuğuna dokunmadan anlayabilirmiydi?

Kaplumbağanın kabuğunun sertliğini "taş gibi" diyerek anlatmak, gözleri görmeyen birine portakalı tanıtmak gibi değil mi?
Geldim tabi yine İstanbul'a, 2 hafta önce. Çocuk bildiğin huysuz. Evde türlü maymunluklar yapıyoruz, hava sıcak soluğu AVM'lerde alıyoruz. Azıcık sıkılsa söyleniyorum "aaaaa derdin ne senin, bunları bulamayanlar var"...

Bile bile yapıyorum işte aynı hataları... Ama kapılmışız bir kez büyük şehrin büyüsüne, şimdi şimdi istesek de daha steril bir hayat, artık zor geliyor köklü bir değişiklik işte...

Eleştirdiğim düzenin bir parçasıyım maalesef...

D&R, Tübitak yayınları olmasa iyice kaptırıcam kendimi bozuk çarkın içine...

Yinede değişmem toprağı, yeşili, doğayı işte büyük kente...

Kimbilir... Belki...

Olur mu dersin, gidermiyim tası tarağı toplayıp, o cennetten bir köşe olan evime...


Çok istersem, evren önümden çekilirmiş...

İstiyorum evren...

Çok istiyorum...



kışkışladık merkürü :)

Bazen olmaz;


Hayat istediğini sunmaz, sunsa da uymaz. Ya zaman yanlıştır, ya mekan...

Belki de insan...

- Tom Robbins -




Olur ya hepimize bazen böyle anlar... Merkür de ters zıkkımın kökü... Yaylar çok gergin...

eee oturup depresyonun seni ele geçirmesine izin mi vericeksin?

Nanik yap evrene, gül geç...

Bu zorsa,

al dolaptan bir nevresim...

Evir çevir, bak dalgana çocuğunla...

Emin ol,

BİR ÇOCUK KAHKAHASININ UNUTTURAMADIĞI HİÇBİR DERT YOKTUR !!!
Sevgiyle,






23 Ağustos 2011 Salı

Bana bak, O'nu al :)

Annelik işte, düşünmeden duramıyorum, büyüdüğünde nasıl bir kız olacağını...


Şimdiden belli ediyor rengini gerçi ya işte, benimki sabırsızlık birazda.

Tam bir yol - hayat arkadaşı artık bana. elele tutuşup mağaza dolaşacağımızı söyleseler "hadi canım ordan" der gülüp geçerdim.

Geçenlerde söylediği bir cümle aslında bana şimdi bunları yazdıran...

odasını toplamasını söylemiş ve bekliyordum. kapıda belirdi, yüzünde bişileri başarmış olmanın haklı gururuyla, tataaaaaammm dedi odasını göstererek...

ne yalan söyliyim bayaa da derli topluydu ortalık.

ama o arılar gelip dilimi soksaydı keşke de "ama masanın üzerindeki kitapların dolaba yerleşmemiş" demeseydim...


suratını büküp,

"annesin ya hep bişi bulucaksın dimi" dedi...

ve ben o zaman dedim ki;

bu kız kesin bana benzeyecek :)


Sevgiyle,


19 Ağustos 2011 Cuma

abrakadabra

-bir icat üzerinde çalışıyorum, bunu tamamladığımda, sonsuza kadar gülebileceğiz, dedi...

bu aynı zamanda güç veren bir çorbaymış, unutkanlığı yok ediyormuş, hata yapmanı engelliyormuş. çünkü bunu içenler hata yapacakları zaman mideleri bulanıp kusacak gibi oluyorlarmış, o zaman anlıyorlarmış ki o yapacakları şey kötü bişi.

-yani anlıyormusun anne, artık bana odanı topla, dişlerini fırçala, televizyonu kapat demiyceksin. bu akıllı çorbayı içtiğimde, ben hepsini sen söylemeden yapmış olucam, sende bööööle heykel gibi şaşkınlıktan kalakalıcaksın...


dedi...


keşke bunları söylediği haliyle, o yarım yamalak kelimeleriyle yazabilsem birde ama okurken anlamazsın ki... neyse hayal et, bazı kelimeler yanlış, eksik harfli ama alabildiğine doğru...

ee itiraf ediyorum birde çok komik :)


16 Ağustos 2011 Salı

ısmarlama rüya...

Şimdi bir yağmur yağacak olsun. Ama çok değil, böyle altında yürüyeceğimiz kadar.

Sonra dursun.

Sonra isterse tekrar yağabilir, yağması gelmişse.

Yine dursun.

Güneş açsın ama sonra hemen. Toprak birazcık kurusun, çünkü o zaman yumuşak oluyor, kale yapabiliyorum.

Bide sen toprağa basınca mutlu oluyorsun ya, işte ondan kurusun azıcık istiyorum.

Hem güneş açınca gökkuşağı çıkıyor.

Ben o zaman çok mutlu oluyorum.

Karnım gıdıklanıyor mutluluktan.

:) :)


Basit bir hayat istediği işte... Çok basit...


15 Ağustos 2011 Pazartesi

Benzemek...

Derdim ki hep,
ben korkarken böcekten, annem nasıl olurda hiç korkmaz?
Karanlık mesela... Öyle hayalet gibi nasıl giderdi mutfağa, ben su istediğimde hemen pıtır pıtır, korkmadan...
Hiç yorulmazmıydı, deli gibi peşimde koşturmaktan...
Ya kulakları? Onca bağırış çağırış, ağlama krizlerinde nasıl korurdu sakinliğini, elleriyle mesela neden hiç kapatmazdı kulaklarını?
Güneşlenmeden, şöyle sere serpe yatmadan kumlarda, her daim beni gözlerken, nasıl olurda okurdu o kitapları?
Eve geldiğimizde plajdan, ne ara pişirmiş olurdu yemekleri ki, hemen kurulurdu o keten örtülü sofralar?
Hiç duymazdım, "üstünü kirleteceksin, bırak çamurla kumla oynamayı" laflarını ağzından, yine de temiz olurdu her daim kıyafetlerim... Ve hep mutlu bir çocuk olurdum...
Ben annemin, uzaylı olduğunu düşünürdüm kimi zaman...

Ve sanırım, artık kendimin de...

Not: Döndüm. dinlendim, eksildim biraz ama kendime geldim...