17 Aralık 2008 Çarşamba

iyiki mi desem, keşke mi???

hani olur ya bazen... üzerinizden pijamalarınızı çıkarmak istemezsiniz, kahvaltı yapmak bile öfff dedirtir insana. ve yorganın altına girip bütün günü öylece orda sinmiş bir halde geçirmek istersiniz. ama... ayaklarınız ne yapsanız da ısınmamakta diretir ve siz yorganı ayaklarınızı iyice doladıkça o yatak ucunda beliren ve sizin oyun yaptığınızı düşünüp sürekli yorganı kaldırıp ayaklarınızı gıdıklayan ve hatta üşüyorum diyince çorabınızı getirip giydirmeye çalışan ama parmaklardan ileriye çorabı geçiremeyen bir canavarınız varsa evde, bütün bu istekleriniz ancak bir hayal olur kalır... işte bugünün başlangıç karesi... başımda adresimi nerden bulduğunu anlayamadığım bir migren ağrısı... halbuki iyiydik biz böyle migrensiz. nede güzel geçiyordu günlerdir hayatım ağrız sızısız ve yorgun... tuz-bibermisin be kardeşim sen... zaten miskinim. sende bulmuşsun ortamı hoop birde ben katılıyım şu kadının şenlikli bünyesine dercesine çöreklenmişsin. git!!!
geceden belliydi geleceği krizin. uyumayıp kızım için şu altta görünen şirin takımı yaparken hiç düşünememiştim sabahında beni en şiddetli haliyle günaydınlayacağını bu migren krizinin... ama olsun ben yaptım yaa aklımdakini. o da gelsin... (henüz teğelli, makineye çekemedim sanırım bu krizli halimle bugünde çekemem. ama olsun derin bu haline bayıldı yaa yetti bana)
sabahleyin kızım tüm kokoşluğu tavana vurmuş halde bu kez parmağımdaki yüzüğümü kıskanınca da oyalanıyım da ağrıyı unutayım düşünceleriyle tek tek geçirdim lastikli misinaya boncukları. meğer bu boncuklar kızımın boncuk parmakları için gelmiş tuhafiyeden taaa bizim eve kadar... iyi onlar da gelsin...
canım sıkkın yaaa. oyalanıcak işler peşindeyim. geçtim buzluğun karşısına... hımmmm burda tamda bugünler düşünülerek hazırlanmış birkaç paket erik var... e sıkılır bunlar yahu o kadar zaman burda sıkış tepiş durmaktan... azıcık hava aldırayım ve hatta birazda sulandıralım ki içleri rahatlasın... eee erikler de geldi mutfağa.... tamam gelsinler... birde bunu tüketecek biri lazım. "prenseeeesss bak ne yapmış anne... meymeee suyu" derin: "aaaaa meyme suyuuuuu". evet canım hüplet hüplet...


ohhhh... ağrım hafifledi mi ne???
bütün bunlar yaşanırken fonda TRTÇOCUK kanalı açık... ve "bizim mahalle" programı var. hani bilirsiniz bizim çocukluğumuzda "susam sokağı" vardı... en faydalı bilgileri en absürt şarkıları ordan öğrendik (meselaa: dağdan gelecek bir kız döne döne, dağdan gelecek bir kız döne döne, bir kız gelecek döne döne, dağdan bir kız döne döne, bir kız gelcek dağdan döne döne... diye). işte bu "bizim mahalle" şimdiki zamanın "susam sokağı" adayı... süper karakterler var. evet minik kuş, kırpık yada kurabiye canavarı kadar sevimli değiller belki ama yinede saçmasapan çizgi film karakterlerine göre oldukça iyiler. mahalledeki tüm çocuklar ıspanak seviyor, yardımlaşmayı biliyorlar ve hepsi hergün renkleri ve sayıları tekrarlıyorlar... sıkıysa anlama... hergün herügn tekrar ama eğlenceli bir şekilde öyle dümdüz bu kırmızı, bu 5 gibi değil... bu programda bir de müzik grubu var. grup şurup... birbirinden çılgın müzisyenler ve kokoş bir solist... bugünkü şarkıları "merhaba komşu" gibi birşeydi. ve derin şarkı biter bitmez bana "komşu" diye seslendi... bakın etkisini nasıl da gösteriyor çocuklarda. tavsiye ederim.

diyeceğim o ki sevgili blog, bugün karışığım... iyiki bunları yapmışım ama keşke başım bu kadar ağrımasa... ve iyiki bu bloğu açmışım ama keşke daha sık yazabilsem...
karışığım ama aklımı henüz yitirmedim... ve farkındayım sahip olduğum güzelliklerin... o zaman son olarak; iyiki varım ve iyiki anneyim...
sevgilerimle...










Hiç yorum yok: