24 Ağustos 2011 Çarşamba

yaman çelişki : bozuk düzene, düzgün çocuk!!!

Bu zamanda herşey onların gelişimine hizmet vermek için yaratılmış.




Öyle bir nesil yetişiyorki, dahi, zeki, maharetli olmaktan başka çareleri yok gibi....

Şanslılar mı bilemiyorum. Bizim zamanımızda yoktu böyle çizimi geliştirecek kitaplar, materyaller..
Dil öğrenmek için kursa giderdik, şimdi okuma yazma bilmeyen çocuklar için bile sesli İngilizce setleri var, şarkıyla oyunla bir dünya kelime öğreniyor çocuklar.

Sokakta top oynardı erkekler, kızlar evcilik... Şimdi oyun klüpleri, yazları spor kampları.. vs.

Böyle olunca çocuklardan beklentimiz de artıyor sanırım. Herşeyi yığıyoruz önlerine ve sonra sonsuz başarı bekliyoruz içgüdüsel olarak.

Ben kimin için çalışıyorum ki, oluyor bahanemiz...

Bu yaz biz 1,5 ay Karadeniz'de kaldık. Sabah bir çıktı çocuk bahçeye, hava kararana kadar yoktu ortalıkta. Oynadığı da ne? veriyorsun eline bir kap, çeşmeden su doldurup, çiçeklerin diplerini eşeliyor. Bu arada solucan buluyor, garip böcekleri görüyor, düşüyor, kalkıyor, sümüklerine toprak bulaşıyor...

Kahvaltıda canı ne yemek isterse -salatalık,biber,domates,kıvırcık- gidip bahçeden topluyor.

Böyle çok daha mutlu oluyor yani...
Hangi kitaptan okuyup öğretebilirdim ben ona sümüklüböceğin sıvısını, görmeden, kabuğuna dokunmadan anlayabilirmiydi?

Kaplumbağanın kabuğunun sertliğini "taş gibi" diyerek anlatmak, gözleri görmeyen birine portakalı tanıtmak gibi değil mi?
Geldim tabi yine İstanbul'a, 2 hafta önce. Çocuk bildiğin huysuz. Evde türlü maymunluklar yapıyoruz, hava sıcak soluğu AVM'lerde alıyoruz. Azıcık sıkılsa söyleniyorum "aaaaa derdin ne senin, bunları bulamayanlar var"...

Bile bile yapıyorum işte aynı hataları... Ama kapılmışız bir kez büyük şehrin büyüsüne, şimdi şimdi istesek de daha steril bir hayat, artık zor geliyor köklü bir değişiklik işte...

Eleştirdiğim düzenin bir parçasıyım maalesef...

D&R, Tübitak yayınları olmasa iyice kaptırıcam kendimi bozuk çarkın içine...

Yinede değişmem toprağı, yeşili, doğayı işte büyük kente...

Kimbilir... Belki...

Olur mu dersin, gidermiyim tası tarağı toplayıp, o cennetten bir köşe olan evime...


Çok istersem, evren önümden çekilirmiş...

İstiyorum evren...

Çok istiyorum...



7 yorum:

nohut oda dedi ki...

aynı mutsuzlukları yasayınca bende dusunuyorum sehırden köye göcü..

Adsız dedi ki...

Biz küçükken hiç değilse sokakta oynardık.Şimdi çocukların sokakta oynamak gibi bi şansı bile yok maalesef.Sokağa bıraksan çocuğu ne oynayacağını da bilemez zaten.
Karadeniz geziniz güzel olmuş sık sık yapın imkan olursa...Ayrıca kitap güzel görünüyor,kızıma alıyım ben de.Resim yaparken yiyip bitiriyo beni ne çizsem ne çizsem:)

Nazpek dedi ki...

o zaman herşey gönlünce olsun

ayak izleri-sevgi dedi ki...

canım o kadar doğru ki yazdıkların.. büyümüşte küçülmüş lafı pek bi kullanılır oldu artık.. çünkü gerçekten çok çabuk büyüyor kuzucuklar..daha doğru büyümek zorunda bırakıyoruz onları.. hep bişiyler bekliyoruz.. umarım bu yarış biter.. çocuklarda tekrar çocuk olur..

annesiningülü dedi ki...

bir haftalığına köye gidiyoruz
orada çok mutlu olacak ve olacağız.
dönünce gör sen bizi :(
gitmeli bencede

Yazgüneşi dedi ki...

heyyy söyle o evrene benim de çekilsin önümden..
geliyorum dur bekleeee

duygu dedi ki...

-nohut oda,
hadi gel köyümüze geri dönelim :)

-sibel,
kitabı kesinlikle tavsiye ederim, güzel yönlendirmeler var ve hayal gücünü çok destekliyor.

-nazpek,
hepimiz için... sevgiler,

-sevgicim,
yarış atı gibi hazırlanıyorlar hayata. korkuyorum ne yalan söyliyim, uğraşmaktan bıkarım diye.

-bahar ve kızısı yağmur,
ohhh ne güzel missss... hadi dön ve anlat :)

-nessim canım benim,
ben tüm evreni seriyim ayağının altına. geeellll...