"artık salonun şeklini değiştirelim anne. koltuklar sanki şu köşede daha iyi duracak gibi..." ile başladı annemin evini geç gelen bahara hazırlama telaşı...
biz eşyaları sağa-sola kaydırırken koltuğun, halının altından çıkacak anıların ruhumuzu böylesine örseleyeceğini düşünememiştik...
hiçbir bahar bu kadar acı gelmemişti bize...
çünkü sadece -mesela- masa değildi yer değiştiren. ben o masayla beraber, tüm kutlamaları, bayram sofralarını, şen pazar kahvaltılarını, ergenlik çağımın kavgalarının geçtiği mekanıda taşımış olacaktım, odanın o daha çok ışık alan köşesine... kimbilir belki anılarım daha ışıltılı görünecekti hani o geçde olsa gelmiş olan bahar günlerinde...
hayal bu ya... belki babam balkondan gelen serinlikle rakısını yudumlamaktan daha çok zevk alacaktı zihnimde...
artık başlamalıydık... 11 yıldır küçük ayrıntılar dışında bir çivi dahi çakmadığımız salonumuzda özgeçmişimizi okumaya...
başladık... çünkü evimizi o en son -babamın gitiği gün- haliyle tutmak bizi eski günlerde yaşatmaya yetmedi... böyle olacağını biliyorduk en başından... ama işte ah bu hatıraların gözü kör olsun... olmayanın yerine varmış gibi düşünmek istemiştik bunca yıl. anılar ilk günkü gibi yaşıyor tabiki ama ya eşyalar... onlar eskiyor, yıpranıyor... yoksa ben istermiyim babamın rakısını yudumladığı, kıvama gelince şiirler okuduğu, beni dizine yatırdığı o koltuğu; hep sağ elinde tuttuğu kumandasıyla kanallarını değiştirdiği televizyonun karşısından alıp , pekde hazetmediği yemek masasının önüne koymayı... üstelik o koltuk barın tamda önünde dururken...
ah o bar... en kral barmeni bile kıskandıracak çeşitlilik ve görselliğiyle insanı yoldan çıkaran bar...
kapağı yıllardır kapalı olan o barı açtığımda; yüzyıllardır dev bir kafesin içinde hapis kalıp, birden özgürlüğüne kavuşmuş olan kuşların o seri ve çok sesli kanat çırpışları gibi uçuştu birden üzerime tüm anılarım...
dimdik durdum karşısında... gözüme, yüzüme, kalbime değdi her biri... 11 yıldır ne eksilen ne artan şişelerin tozunu alırken, bazen evlilik yıldönümü, bazen mezuniyeti kutlamasını -ne yazıkki babam sadece lise mazuniyetimi görebildi- bazen de kızdığımız insana öfkemizi içtim yeniden... gözlerimden akan yaşların, ince bir çizgi halinde gülümseyen dudaklarıma değmesi yaşadığım gel-gitleri anlatmaya yeter sanırım... çünkü o şişeler bazen de kırgınlıklarımızı unutturmuştu bize...
güle-ağlaya bitirdim işimi ama kapağı kapatmadım bu kez... çünkü benim bir kızım var... tüm çocuklar gibi çok meraklı... yarın odaya girdiğinde bana sorsun istiyorum her birinin adını, içinde ne olduğunu, kimin aldığını... bende anlatmak istiyorum... her soruşunda tekrar yaşamak, yine gülmek, çaktırmadan ağlamak...
şimdi düşünüyorum... eşyaların yerini değiştirmek anılara zarar verir mi? "hayır" cevabını verebiliyorum rahatlıkla... çünkü ben acı çekecek yerlerimi yok etmeden, acıyla baş etmeyi öğrendim bunca zaman içinde...
bu haftasonu özeldi, çok değişikti benim için... zamanda yolculuktu...
soranlara ben diyim ki bahar temizliği, siz anlayın ki iltihaplı yüreğe kanal tedavisi...