5 Nisan 2009 Pazar

bir sözünle değişiverdim...

bir çocuk oyun salonu düşün canım blog... içi 2-10 yaş arası onlarca çocukla dolu... kimisi bozuk giden havalardan evde tıkılıp kalan, kimisi de okul-ders ikilemesinden evde kafayı sıyıran ve enerjileri tavan yapmış bir sürü azman... hepsi bir arada ve bir oyun salonundalar... bağırış-çağırış- kavga- itekleme ne ararsan gırla gidiyor... herkes sanki ilk kez top havuzuna gelmiş ve bir daha bunu göremicekmiş gibi çığlıklarla ve hızlıca atlıyor top havuzuna... yada o top havuzunu artık hayallerinde renkli, ılık ve derin olmayan bir havuz gibi gördüklerinden midir nedir havuzun içine atlayınca kollarını bacaklarını yüzer gibi sallıyorlar... yüzleri sanki sadece ağızdan oluşuyormuş gibi kocaman bir gülümseme halinde... sonra ayağa kalkıyorlar ve hoop tekrar suya... pardon top havuzuna... yeterince atlayıp zıplayınca bir başka ilk ve son kez gördüklerini tahmin ettiğim oyuncak ev, salıncak, kaydırak alıyor nasiplerini bu canavarlardan... ama her hareket huuuuaaaaaa diye bir çığlık eşliğinde... yaaa onlarca çocuk... dile kolay... kafa sepet gibi...
Derin'de bu zamanlarda, ilk kategoriye azıcık girenlerden... yani eve tıkılıp kalması değil ama sokak aktiviteleri maalesef malum hava şartlarından azıcık sekteye uğrayan... bukalemun gibi hemen o azmanlara ayak uyduran... o izin istemeden bişi almayan, her harekete teşekkür eden pıtırcık, ilk birkaç dakika daha karakterine uygun davrandıktan sonra hızlıca evrim geçirip tarihteki ilk insan gibi davranmaya başlıyor... tam olarak kaba olmasada bağırıp çağıran hatta böğüren diyelim... (hımmm bak yazınca farkettim bu konu biraz gözlemlenmeli!!!) onlarla bir hareket ediyor... neyseki arkadaşlık konusunda sıkıntı yok şimdilik... hemen ojelerden giriyor konuya... klasik kız çocuğu işte... bu onun iletişimde adım atma yolu... bak ojelerime yada bakıyım ojelerine veya tokalarını gösterme, karşısındakinden göstermesini isteme... sonrası geliyor zaten... neyse, bu çocuklar hep birlikte azıyorlar, biz ailelerde cam bölmenin diğer tarafında yemeklerimizi yiyiyoruz onları izliyoruz (yada ben tek başıma izliyorum, kimse önemsemiyor)
bu birkaç 100 kez atlayıp zıplayan çocuklar, birinin fitili ateşlemesiyle "anne" diye çığlık atmaya başlıyor... ortada hiçbişi yok... şımarıklık yada "bakın ne çok eğleniyorum, ahanda işte sosyal bir yaratığım"ın ispatı da olabilir. sebep ne olursa olsun o çocuğun çığlığına birden geri kalan onlarca çocukta eşlik etmeye başlıyor... etrafta bir sürü amaçsızca dolaşan "anne" sesleri... ve etraftaki onca anne transa girmiş gibi masalarında yemeklerini yemeyi sürdürüyor... acaba bu rahatlamış olmanın dayanılmaz hafifliği mi yoksa annelerin çocuklarının huyunu bilip "nasılsa bişi yoktur" düşüncesinin umursamazlığı anlamıyorum... ben bir çocukları, bir anneleri gözlemliyorum... şu hayatta azıcık gamsız olabilmeyi ne çok isterdim... evet ben gözünü çocuğundan ayırmayan, bir kere hapşırsa hemen çocuğun ağzına vitamin şurubunu tıkan annelerden değilim ama oyun salonuna girince yemek yiyiyor da olsam kızımı sürekli gözlemliyorum... o top havuzuna balıklama atlarken yada başka biri onun olduğu yere atlarken bir kaza olmasından endişe ediyorum... ve hal böyleyken kulağımda sürekli Derin'de...
ne demiştik... birinin başlattığı ve bir akım gibi yayılan "anneeee" nidaları... hıh işte tam bu anda tüm çocuklar bağırır ve hiçbir anne duymazken ben Derin'e kulak kabartıyorum... tabi bu değişimi de gözünden kaçırmayan Derin, hemen çok sesli evlat korosuna katılıp sesini duyurma çabasına girişiyor... bir farkla... ve bu farkla onlarca ses arasından sıyrılıyor...
-DUYGU ANNEEEEE!....
ne demek bu şimdi... birden o, çocuklarının çığlıklarını duymayan anneler gidiyor, simültane tercüman dikkatiyle tüm seslere kulak kabartan ciddi anneler geliyor...uğultu halinde benim bu çocuğun öz annesi olmadığıma dair dedikodular dolanıyor, masalarda fısıldaşıyorlar... acaba ben babanın 2. eşimiyim, yoksa çocuğun bakıcısımıyım, eee annesi olsam evladım bana niye diğer tüm çocuklar gibi "annee" diye seslenmiyor da "duygu anne " diyor. bıdı bıdı bıdı...

onlar konuşurken ben sadece kızımın yanına gidiyorum... söylediğine takılmıyorum bile... çünkü Derin hayal dünyası çok geniş bir çocuk... bana durduk yere "duygu hanım, duygu abla, duygu, duygu teyze" der... o an kendince bir oyun kurmuştur ve ben o hikayede onun belirlediği bir kahranımdır sadece... adımı çok değiştirmez mesela... hep ismim aynı ama ona yakınlığım farklı olur... teyze, abla gibi... mesela Derin'in halası olmadığı için bana hiç "duygu hala" demez... burdaki seslenmesi ise ya kızımın kendince kurduğu bir oyun yada kızımın dikkat çekme veya sesini duyurma konusundaki zekası... 2. tespit için bu örnek tek başına yeterli değil tabiki... hem olsa noolur, olmasa noolur. evet benim kızım bir dahi olabilir yada hayalperest bir çocuk olabilir, bunu şuan için bilemem... tek önemsediğim sağlıklı bir evlat olması... akli ve bedeni olarak...

ben onun teyzesiyim, arkadaşıyım, ablasıyım... ama o hep benim küçük kelebeğim...

sonra öğreniyorum ki hiçbişi yok, çığlıklar eşliğinde oyuna devam ediyorlar, diğer annelerde tıkınmaya... ama hareketlerinde belirgin bir fark var... bakışlar benim ve eşimin üzerinde...

ooohhh herkes bana bakıyor, önemli biriyim galiba... ünlü mü oldum ne? :) hahayytttt!.

buda böyle bir pazar günüydü... şimdi ünlü ünlü gidip, üzerime pembe penye pijamalarımı geçirip yatıcam... eeee biz ünlüler böyle halktan biri gibi giyiniriz... ne sandınız...

2 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Yorum yapmadan geçemiyeceğim.
Çok tatlı oluyorlar bunlar, çok da cadı.
Hayranıyım tüm meleklerin.
Sevgilerimle...

GeCe dedi ki...

bence derin onca annenin içinden özellikle kendi annesini çağırmak için yapmıştır aferin derine diyorum ben