31 Ağustos 2008 Pazar

yadırgamaya devam... usanmadan...

evet birkaç gün önce apartmanda yaşanan tatsız bir olayı ve buna naçizane çözüm önerimi okumuştunuz. bugünse..... ppöööffff! bu ne yaaa trt-4'deki açık öğretim dersleri gibi oldu.

yaa okur yazımın devamı gelicek demiştim ya, işte o devam bu oluyo. geç bakalım alt satıra...

2-güven sorunsalı : salı günleri alışveriş günüm (pazartesi temizlik salı alışveriş... düzenli hayat oohhh ne rahat). salı günü annem geldi bana birden ööle habersiz. hem zuzumun hafif rahatsız olması hemde annemin o gün aklıyla hafif bir zoru olması sebebiyle soluğu bende almış. zuzumun rahatsızlığı çok şükür iyi de ben asıl annemin derdindeyim. neden mi? buyrun okuyun o zaman. annem bir kadın programında duyduğu, izlediği, anımsadığı veya hayal ettiği ... tam olarak ne bilmiyorum. herşey gerçek de olabilir, annemin endişeli zihninin ona oynadığı bir oyun da... neyse biz izlediği diyelim yani gerçekten böyle bir olay olmuş ve annem de televizyondaki hikayenin kahramanından dinlemiş ve paniklemiş varsayalım. olay şu: hikayenin kahramanı kadın yıllar boyu komşusuyla pek sıkı fıkı ilişkiler kurmuş, ailece görüşmeler, birlikte tatillere çıkmalar, evlerinin anahtarlarını birbirlerine vermeler (manyak mı bunlar demeyin, biri tatile giderken veriyor anahtarı diğerine hani çiçekleri sulasın evi havalandırsın arada diye. bide belki gelmeden temizlik yaparda oohh temiz eve hemen kurulurum hevesiyle..) yani o derece samimiler. bu komşuların biri çocuk sahibi diğerinin tüm çabalarına rağmen çocuğu olmuyor. birgün fettan olan komşu ( aslında o zamana kadar biz onun fettan olduğunu bilmiyoruz ama ben şimdi hikayenin tamamını bildiğim için yaftayı baştan yapıştırıyorum kadına) melek olan kadına diyor ki (fettan olan aynı zamanda çocuğu olmayan, melekse 4 yaşında bir kız çocuğu sahibi-sahibinden yani :) ) bu gece rüyamda ak sakallı bir dede gördüm bana "bir kız çocuğunu alır hacca götürürsen sanada bir çocuk nasip olacak" dedi diye anlatır. kimi götürsem hacca yanımda kim verirki bana çocuğunu der, dert yanar kardeş komşusuna. bu salak komşu da (biliyorum az önce melek demiştim ama biranda fikrim değişti) "yıllarca bu çocuğu biz birlikte büyüttük (alt tarafı çocuk 4 yaşında yaa sanki gelinlik çağındaki kızdan bahsediyoruz) ben sana güvenirim çocuğuma iyi bakarsın al götür yanında, hem çocuğuma sevap, hem gelince sende bebeğine kavuşursun" diyivermiş... fettan komşu yine anahtarı emanet ederek o salak komşuya almış kızı yanına 1 aylığına hacca gidiyoruz diye çıkmışlar evlerinden 1 yıldır ne kızdan ne komşudan ahber alınamıyormuş. nasıl olduysa bangladeşte bulunmuşlar. falan filan... annem bu olaya fecii takılmış. bir geldi eve, paranoyak gibi gözler kocaman, kalpte hafif çarpıntı, dudaklar morarmış halde "Derin nerde?" dedi (sanki derin komasına girmiş) . bende bulmuşum annemi böyle bırakırmıyım "çok tatlı duruyordu karşımda, dayanamadım yedim, merak etme şimdi yenisini yaparım" dedim. annem "üüfff zevzekliği bırak, komşuna falan göndermedin dimi?" dedi. bende "gönderdim, hadi kızım git alt komşuya onun kızı ol, zaten balkondan düşüp ölmemi isiyor, belli ki seni de almak istiyor, madem istediği bu, onun kızı ol da bende canımdan olmıyım dedim ve o da pılısını pırtısını topladı, vedalaştık, hatta bebeğini unutmuş evde, bende şimdi onu götürücem kendisine" dedim. annem "aaaaaaa bayılıcam şimdi" dedi, hemen araya girdim "kandırdım uyuyoo heheheheh" dedim gevşek gevşek. rahatladı. salı günleri alışveriş günüm yaa kızım da hafif rahatsızdı yanımda götürmem, kısa süreliğine komşuya bırakırım sanmış heyecan yapmış minicik yüreğinde canım annem benim. annem yaratıcılıkta 38 ilham perisi gücündedir sölemişmiydim :) bi yönetmen olsa varya, o biçim film çeker annem heee perspektif feci kendisinde :) yani olay bu. komşuna güvencen mi yoksa çoluk çocuk hatta canından mı olucam 8allah korusun)
çözüm önerim ise şu: komşuna güvenme, komşunu güldür... sürekli şaka yap, hatta sulu zırtlak şakalar yap, aptalca görün sana tahammül edemesin mesela çok basit örnek zillerine basıp kaç veya halı silkele :) bakın ben mesela alt komşumdan feci sıyrılmış durumdayım. kadın kafayı takıp da sinsice bir planın peşinde değilse ondan bana zarar gelmez artık yani. yan komşumda zaten akıllara zarar 2 canavarın annesi, naapsın benim kuru fasülyemi :) böyle kendinden tiksindir, senin çocuğunu bırak bir selamını almazlar...
3-türban sorunsalı... eveeet biliyorum "yuh artık bir sen kalmıştın bu konudan bahsetmeyen" diyiceksin. buyur canım de tutmıyım ben seni... ama önce oku ... kızımı biliyorsun okurcum DERİN sosyal, çok dilli, az iştahlı, taklitçi, azman, şımarık.... neyse uzar gider bu.. KÜBRA: 11-12 yaşlarında, apartmanımızda yaşayan tatliş bir teyzenin kızı, esmer, akıllı, belki çalışkan, belki mızmız, belki kıskanç bilmiyorum. çok fazla tanımıyorum onu... neyse olay şöyle gelişti...
ben zuzumu alıp dışarı çıktım, olağanüstü bir durum olmadığı sürece hergün yaptığım gibi. kimi zaman bahçede, kimi zaman sokakta onunla oynuyorum. bu KÜBRA denen şirinimsi varlık bizimle oynamaya, DERİN'i mıncıklamaya ve beni süzmeye bayılıyor. farkındayım beni izlediğinin ama çaktırmıyorum. hep öyledir ya o yaşlarda hep büyüklere özenirsin, onun gibi konuşmaya çalışır, tokanı onun gibi takarsın... bu yavrucakta öyle. (heyooo birinin idolü oldum, kraliçeyim, süperim ben... öhhömmm neyse ). KÜBRA bana birgün dediki "derin'in anneannesi yaşıyormu?" ben "evet" dedim. devamında "nerde, size geliyormu" falan gibi gayet düz sorular beklerken kübra buyurdu ki "peki başı kapalı mı?". bende şaşırarak "senin için önemli mi?, neden yaşını veya adını merak etmiyorsun da, başını merak ediyorsun?" dedim. kübra "hiiiç öylesine, bence başı açık da acaba doğru mu bildim diye merak ettim" dedi. ben "neden başının açık olduğunu düşünüyorsun?" dedim. kübra "yaa işte bilmem, içimden öyle geldi, sen böylesin ya" dedi (böyle demek, hani çocuğuyla çocuk gibi oyunlar oynayan, utanmadan benim bir küçücük eşeğim var şarkısını sokakta söyleyen, saçına kızıyla aynı tokaları takan demek heralde) ben "derin'in anneannesinin başı kapalı, ama önemli olan bu değil. onun Derin'la çok ilgili ve kızına çok düşkün bir anneanne olmasıdır bence dedim. sen bunlara takılma, beni, arkadaşlarını, onların ailelerini, öğretmenini, komşularını sadece -insan- oldukları için sev. başının kapalı yada açık olması sadece onların bileceği bir seçimdir" dedim. kübra "yok ben kötü bişi düşünmedim, senin başın açık ama çok iyisin, derin çok tatlı, şeker gibi. sadece...." dedi ve sustu. üzerine gitmedim. sonra beni bir süre izlemedi. başka şeylerle ilgilenmeye çalıştı, ayakkabılarına baktı, eteğini düzeltti, kendini rahatsız hissetti. sarıldım ona öptüm "sen çok farklı bir çocuksun, eğer derslerine yoğunlaşırsan çok başarılı olacaksın ben inanıyorum, söyle bakalım büyüyünce ne olmak istiyorsun?" dedim rahatladı ve okuldan bahsettik biraz. güldük, eğlendik...
bu konu için söylediklerim ve onun tepkisinden kendimi çok suçlu hissettim. 11-12 yaşlarında bir kız çocuğunun Selena'yı, bez bebeği izleyip, evcilik, yakar top, saklambaç oynaması, bana Derin'in oyuncaklarını sorması gerekirken bu kapalılık olayına takılmış olması ve üstelik ona bunu düşündüren toplumun bir parçası da ben olduğum için suçlu hissettim kendimi. onun yaz tatilinde yapacak bir sürü aktivitesi olmalı, düşünmemeli şimdiden bu konuyu. ot olsun demiyorum ama sanki önündeki tek yol ayrımı buymuş gibi hissettim birden ve çok kızdım, üzüldüm, şaşırdım... onun geleceği bu 2 ayrım üzerine kurulmamalı.... yadırgadım...
daha yazacak çok şey var ama maalesef yaza yaza çözüm getiremiyoruz. konuşmalı anlatmalıyız insanlara kardeşçe yaşamanın güzelliğini... din, dil, ırk... bunlar yok edemez sevginin kardeş büyüsünü... lütfen duyarsız kalmayalım...

ve son olarak Mübarek Ramazan ayının tüm İslam alemi için huzur ve mutluluk içinde geçmesini dilerim. Tutulan oruçların kabul, dualarınızın makbul olması dileklerimle... Hayırlı Ramazanlar...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Okuduklarım benim yaşadıklarımın bir kopyası sanki. Sürekli yaşananları daha komik gözlerle görebildiğiniz sürece hayat size hep güler diye düşünüyorum.

bu arada kızınız da sizin gibi çok şirin, allah bağışlasın. (kocanızda çok yakışıklı heee. hi hi hi )

duygu dedi ki...

yorumun için teşekkür ederim. hayat zaten yeteri kadar ağır ve zor, birde buna "öööfff bu ne yaa, hep de beni bulur aksilikler, sırası mı şimdi" türünden negatiflikle yaklaşırsak daha da çekilmez olur düşüncesindeyim. bardağın dolu tarafını görmek her zaman işe yarar değil mi?
bu arada yorum bırakma inceliğini gösterip, kimliğini gizlemen merak uyandırmak için mi acaba?
sevgilerimle...