6 Kasım 2012 Salı

an...

Yürüyen merdivenin ağır aksak çıkışıyla önce gözlerim, burnum, sonra dudağım, boynum, omuzlarım, kollarım, kalbim, ellerim, belim, bacaklarım ve ayaklarım üst kata çıkmış oldu...

sonra...
yürüyen merdivenin ağır aksak çıkışıyla önce gözlerin (dünyanın geri kalanına kör olsam bile yeterdi o gözleri gördükten sonra. gözlerin onayımdı, ödülümdü, öfkendi, sevgindi, hüznündü, dalgınlığın, ellerine sağlık diyişindi, minnetti, bağıştı, iyiki varsın-dı, nerede kaldın-dı, gözlerin tüm kelimelerindi...) burnun (yüzümü öperken içine çekişin tenimi, sanki "öpmek dediğin hafızana kazımaktır kokusunu" der gibiydi), sonra dudağın (dünyanın en sihirli sözcüklerini fısıldayan, aşk-ın en çok yakıştığı 2 dünya arası), boynun (yüzümü gömdüğüm, "hoşgeldin" sarılmamı soluğumla akıttığımdı), omuzların (ki yastığımdır, yatağımdır, ağladığım,güvendiğimdir), kolların (hani kaybolurdum arasında, gelmen demek, nefessiz kalmam demekti belimden sarıp sıkıca, ayaklarımı yerden kestiğin vakit. kolların demek dolabın üstündeki reçel kavanozu mutluluğu, perdeleri asmanın sevinci, buz gibi denize girerken tek kolunun altına alıp beni fırlatman demekti, çocukluk, sevdalık, en ateşli anın başlangıcı demekti), kalbin (yuvam... ritminde bazen adımı duyardım, "ben" atardım can yerine, ben dolanırdım damarlarında. kıramadığım, kıyamadığım, pamuklara sardığım kalbin... bana dünyanın en mutlu aşkını, en doyumsuz sevdasını veren kalbin... sorarsa yaradan, kat kat helal ettiğim hakkımı, en çok hak edendir...) ellerin (beni saran, beni tutan, iten, çeken, seven ellerin... konuşurken sanki kelimeleri kendi söyleyen ellerin, aldığında parmaklarımı avucuna, merkezi sanmam kendimi dünyanın ve de hakimi, kraliçesi... ellerin diyorum elime yakıştırdığım en güzel takıydı), belin (yürürken gölgemizi şaşırtmak için arkana saklanırdım, kocaman bedeninde ben kaybolurdum ve başlardık tek bedende 4 kol, 4 bacak olmaya... nasıl da eğlenir ne de utanmazdık bundan...), bacakların (durup dinlenmeden yürüdüğümüz yollarda bıraktığımız anılarımız var, koşa koşa bana gelişlerin, kaçar gibi gidişlerin ...) ayakların ( seni bana getiren, seni benden götüren.. hangi yolun büyüsüne kapıldı kalbin, çeldi aklını bilemedim... tuz buz ettiğin hayallerimizin zekatını en çok arkanı dönüp giderken verecek ayakların)

o yürüyen merdivenin ağır aksak çıkışıyla önce tanıdım, sonra aşık oldum, çok sevdim, kavga ettim, nefret doldum, özledim, sövdüm, özür diledim, gittim-döndüm, kıskandım, umursamadım, vazgeçtim, dayanamadım.
seninle yakın ve de çok dolu geçmişimiz ile her bir duyguyu bin kez yaşadım...

görmedin beni...  iyiki görmedin...
bir anın, bir karenin, beni saniye saniye yok edişini, birini gülümserken öldürmenin acımasızlığını sana yaşatmak istemezdim...

arkanı dönüp; elinden tuttuğun, kollarını beline doladığın, kendine doğru çekip önce boynunu sonra saçını kokladığın gözlerini gözlerine kilitlediğin kadınla, yüreğime basa basa gittin...

adını duyunca değil, yanında başka birinin adını duyunca yanar aslında canın, derlerdi...
anladım ki; yanında başka birini görünce, cehenneme bir bilet kesmiş oluyorsun kendine...

2 yorum:

Yazgüneşi dedi ki...

:.(

CananD. dedi ki...

Merhaba Duygucuğum yazın o kadar özel, kelimelerin o kadar ,o kadar...
kelime bulamadım ,pek duygusal bir insan değilim ama içim eridi gitti.
Sevgiler