20 Ekim 2008 Pazartesi

okuyucu : kişisel bir mevzu bu...

karışıktır zihnim benim. herşeyi yapmak ister, hiçbir şeyi tamamlayamam. ondandır bloğuma etiket koyamayışım. herşey gelişigüzeldir. bir etiket oluştursam, içini doldurmak isterim ama sırf içini doldurmak için birşeyler yazmak (veya yapmak) istemem, ama yazılarımın da (yada yaptıklarımın) bir kategorisi olsun isterim, sadece okuyan için değil, yazan olarak benim de aklım karışmasın diye. ama işte... tutarsızım yapamam...
bu kadar tutarsızlıkta bir tek sevgimde, vefamda dikiş tutturur, onun da yap(a)madığım bir dolu fikir arasında kaybolup gitmesine engel olamam. yine karışık gittim dimi... baştan alıyorum...
kişisel bir mevzu bu sayın okur, okur olarak okumadan çeekip gitmek çok serbest, hatta tam isabet bir durum... ( böyle de açık sözlüyüm)
FERİK'e...
senin en mutlu olacağın anlardan sadece biri olan 11 ekim cumartesi günü benim (ve ailemin) hayatımızın geri kalanına birkaç kişi olmadan devam edeceğimizin başlangıcı oldu. bunu "ben" değil, senin en yakının söyledi. bende dinledim, sol gözümden akan yaşların yanağımı sızlatmasıyla. ne zaman derin bir kederle ağlasam en çok sol yanağım acır ve günlerce geçmez yüzümün tahriş olmuş görünümündeki kızarıklıkları... soranlara "sol yanıma yatarak uyurum, yastık tahriş ediyor ağlayınca" derim. ama bilirsin ki kalpte sol yandadır ve kederimle ağlayınca gözyaşım değil kalbim yakar içimi. ve kusar üzüntüsünü sol yanağıma. 1 haftadır evdeyim, tüm alıcılarım kapandı dünyaya. yüzümdeki kızarıklıklar, içi irin dolu iltihaplı sivilcelere dönene dek ağladım, yatağıma gömülüp. kalbim gibi iltihaplı şimdi yüzümde...
bunların sebebi ne sensin, neden ben. ama olan "bize" olacak. hissediyorum...
bilirsin ki, biz aynı kanı taşımanın dışında, aynı acıları, aynı kalp çarpıntılarını da yaşadık zamanın tozlu sayfalarında... her sevincimi bir yanımda babasızlığımın eksikliğiyle yaşayan ben iken, herşeye sahip olan sen de sevinçlerini üzütülerinle yaşadın elinde olmayarak. ikimiz de alacaklıyız bu hayattan.
farkındasın benzerliklerimizin. sana kol-kanat olan baban var yanıbaşında, benimse kolum-kanadım olan kızım. sen düşsen de, tutup ellerinden kaldırır baban, ben kızımı düşünerek tutunurum hayata. düşe-kalka vardım ben bu filozofça ayrımın fark yaratan tılsımına. tarih tekerrürden ibarettir. şekil olarak aynı, yaşanış biçimi farklı olan bu üzüntüler kervanına düştü senin de yolun. tıpkı 2002'de benim yaşadıklarım gibi...şimdi 2 seçenek var önünde. ya unutup herşeyi hayatında devam edeceksin (dilinde okkalı bir küfürle) yada unutmayacak ve yüreğini bu öfkeyle bileyecek ve çıkaracaksın hayatından seni bu günlere getirenleri(en azından sana zaman zaman annelik, büyüklük yapanları)...seni en iyi anlayan benim. bir zamanlar beni bu dünyadan çekip gitmeye zorlayanlar arasında olan kişi, şimdi ailemi senin hayatından çekip gitmeye zorluyor. kızacaksın bana biliyorum. ama eğer çok değil birkaç sene öncesini düşünürsen affetmenin ruhumda yarattığı manevi huzurla, nasıl yeni bir hayata yelken açtığımı görüp, seninde aynı yolu izleyeceğini biliyorum.
sana demiştim "herkesi aynı anda mutlu edemezsin". bunu düşün... kızgınsın ama daha çok kırgın. kişilerden bağımsız düşün gelişen olayları. kişilere takılırsan bir avuç insanla devam ettirirsin hayatını, ki DEĞMEZ!!! bu hayat gelmişin ve geleceğinle birçok kişi çıkaracak karşına. yeni gelenlere kucak açarken, geçmişindekilere sırt çevirme... ben unuttum kişilerin yaptıklarını. olayları değil ama... beni derinden yaralayacak olaylar yaşadım ama bunları yaşatanların yerine başkalarını koyarak anımsıyorum o günleri. eğer hatırlarsam kişileri, ailemin büyük kısmını yok saymam gerekecek, ki YAPAMAM!!!. yapmamalıyım, sende yapma...
o gece yaşadığın üzüntüyü kişileri unutarak hatırlamalısın hayatının geri kalanında. "neden ben?" deme. çünkü olanların nedeni sen değilsin ve aslında bakarsan olanlar seninle de alakalı değil. sadece senin özel gününde oldu. bunlar gölgeledi mi o gecenin güzelliğini. HAYIR. sen güldün, eğlendin mi? EVET. sadece birkaç kişi eksik olarak... s.ktir et!!! sen güldünse sorun yok, bırak o geceyi ağlayarak geçirenler düşünsünler olanları ve AFFET! herkesi... geleni, gel(e)meyeni, gelipte kalamadan gideni. .. sen affet, bırak onları affetmesinler kendilerini eğer suçlularsa... akıl vermek değil niyetim ama "tecrübe: hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesidir", en iyi sen bilirsin, benim tecrübelerim burdan bizim köye yol olur...
ne kadar şanslı olduğunu düşün, seni seven ve en mutlu gününe gölge düşürecek herkese, herşeye kaplan kesilen bir ailen var. ki onlardan biri benim günlerimi mahfedenlerin arasındaydı. biliyorsun... ben takılıp kalsaydım o günlere bugün seninle bunca zaman yaşanmışlıklarımız olmayacaktı.
birkaç telefon görüşmesi, öfkeyle sarfedilen kırıcı sözler sarssada beni, bugün itibari ile unutmaya çalışacağım hepsini. hepimiz hata yaptık... ama böylesine affedilmeyen olan ne? hele bu karmaşadan rant sağlamaya kalkanlar var ki onları hiç anlayamıyorum. daha da önemlisi benim telefonda duyduklarım sadece konuştuğum kişinin düşüncelerimiydi, yoksa bu düşüncelere sen de katılıyormusun? vereceğin cevap seninle ilgili duygu ve düşüncelerimi değiştirmeyecek, sadece hayatımın geri kalanında bu eksiklilklerle nasıl devam ettireceğimi düşündürecek.
içindeki kor biraz olsun söndüyse ara beni, mesaj at, mail at veya atla gel, konuşalım... büyüklerimizin yapamadığı konuşmayı biz yapalım. LÜTFEN!!! en azından bunu hakediyoruz...
sevgilerimle...
FERİK
(bu ismi baban takmıştı bize, yani dayım.... artık "ferik" değilim ben... yakında sen de olmayacaksın :) )

Hiç yorum yok: