13 Temmuz 2008 Pazar

gölgeler...



gölgelerim var benim... 1 değil 1'den çok... biri bedenime ait olan, biri ruhuma, diğeri de benden bağımsız ama benden hayat alan, benim 1-2 kat küçüğüm olan gölgem...
bedenime ait olan güneşin dünyaya geliş saatine göre yön değiştirir. kimi zaman arkamda, kimi zaman yanımda bazen de önümde belirir. severim onu. tıpkı ben'dir. birlikte açarız kollarımızı, birlikte zıplarız...

ruhuma ait olan en mutsuz anımda sıcak bir el gibi belirir ansızın. bazen buz gibi yapar yüreğimi, tüm öfkemin adresi olur ama çokça sevgi anımın adıdır varlığı... ne zaman yorgun düşse ruhum gölgesi canlandırır onu, atar elini omzuna "dayan, bu da geçer" der.bu basit cümleyle hayata döndürür onu. zaten öyle değilmidir gölgeler... net-basit-gerçekçi...ne renk olursanız olun hep koyu değilmidir gölgeniz. ruhum ne kadar çingeneyse, o da o denli karanlıktır. ne kadar dişiysem gölgem o kadar keskin hatlıdır. kadınsam gölgemde öylesine erkektir. ağlar ruhum, gözyaşlarını akıtır inci gibi ama gölgem ıslanmaz... içi yanar belki ama yansıtmaz. vakur,kararlı durur hep. serde erkeklik vardır, ağlayamaz... sever ruhum gölgesini... çocukluğundan gelen aşkla, geleceği olacağını bilmeden geçirdiği sancılı saatlerin sonunda kavuşmuştur gölgesine... hiç bitmeyecek olan hasret ve adını yemin gibi hafızasına kazıyarak beklemiştir onu... artık gölgesidir ruhumun, o, gençliğimin ilk kalp ağrısı... ruhum deliyse o akıllının önde gideni, zehirse panzehir olmuştur... ruhum sever gölgesini, bense taparım hayatımın diğer yarısı olan eşimin, ruhuma gölge olan suretine... gölgeliği ruhuma, gerçekliği yüreğime yoldaş olmuştur.

ve diğeri... işte O anlatılmaz yaşanır... :). bu nasıl bir kayıt kapasitesi ve bu nasıl bir bilmişliktir ki gölge demeye bin şahit gereksin... ben yürürüm küçük gölgem ardımdan koşar, ben konuşurum o yarım yamalak tekrarlar... ben gülerim o coşar, ben ağlarım o hiç dayanamaz koşar sarılır boynuma yalandan ağlar... beni en çok yoran, gözümden yaşlar gelene kadar güldüren, kalbimi patlatacak kadar mutlu eden,üzen, yüreğimi ağzıma getirircesine korkutan, uykusuz bırakan, hayatı öğreten, kulağı geçen boynuzumdur küçük gölgem... şam şeytanımdır... hatta kendi gölgesini geçmeye çalışan hırs küpü, hiç kırılmayan oyuncağımdır benim gölgem...

gölgelerim var benim... her biri bana bağımlı ama benden ayrı bedenlerde hayat bulan... ben yaşarım onlar yansıtır... ışığın etrafında pervane olan kelebeklerim onlar benim... kendime "ışık" dedim ama haketmiyormuyum? :) :)

NOT: bugün pazar gezimizde çektik yukarıdaki fotoğrafı... kuyruğunu yakalamaya çalışan kedinin umutsuz çabaları gibi Derin'imde kendi gölgesini yakalamaya çalışırken sırasıyla kendine doğru gelmekte olan bir bayana, bir banka ve birde bebek arabasına çarptı hafifçe ve sonra şaşkın şaşkın bakındı etrafına... ardından yine başladı amansız mücadelesine... :) O, bunu yaparken diğer gölgeler de elele tutuşup, o küçük gölgenin sahibine baktı tatlı tatlı gülümseyerek... ve dediler ki "hayat gerçekten yaşanmaya değer..."

Sevgilerimle...

Hiç yorum yok: