ve hiçbir anne, bu kadar öfke krizini başarıyla yönetebilme şerefine nail olamamıştır... yani umarım... çünkü ben başaramadığım için, kendimden nefret ediyorum...
yaptığım tek şey, ilacı kaşığa döküp, yanına gitmekti... onun algıladığıysa, boğazını sıkıp ilacı ağzının içine akıtacağım olduğu... yoksa neden daha beni görür görmez damarlarını patlatırcasına şişirerek böğür böğür ağlasın... üstelik aynı ilacı sabah saatlerinde -biraz güç de olsa- içmiş olmasına rağmen...
kötü olan ne biliyormusun? eşime, Derin'in öldüresiye çığlıkları arasında açıklama yapmak zorunluluğunu hissetmiş olmam,
-sadece yanına gelip, ilacını içme saatinin geldiğini söyledim,
demek...
ve eşimin beni kolumdan tutup, odanın dışına çıkarma girişiminde bulunması...
bu nasıl bir tecrittir... o bacak kadar mercimek nasıl böyle bir duruma soktu beni... nasıl işbirlikçi oldular, birden ben kötü kadın oldum...
anlamak mümkün değil...
kızgınım hemde çok...
üzerine fazla gidiyormuşum... hah!!!
oysa ona sürpriz yapmıştım ben... uyurken odasına bu sticker-ları yapıştırarak... nasıl sevinmişti görünce...
şimdi napıyor, o çirkin kurbağayı kucağına alıp, resimlere baka baka hikaye uyduruyor... kurbağa Derin, asıl Derin ise "anne" ymiş... tırnaklarını ağzına sokmak çok yanlış bişiymiş, mikrot kaparmışsın, ilaç içmezsen hasta olur, öksürürmüşsün, böyle öpüşürsende hasta olurmuşsun... sonra sana kimse hediye almazmış...

pehhh! duyda inanma... 