26 Ocak 2012 Perşembe

Islığa koş ve duyduklarını unut...

hitap yok kimi zaman...
bir ıslık sesi...
gitmedin mi, yiyiyorsun fırçayı...
-anne sana ıslık çalıyorum, neden acaba hiç ses yok senden?
bazen de düdük, flüt, masaya tık tık yapma...
öyle mahalle arkadaşı kıvamında, hani nerdeyse "arsanın oraya gelde tek kale maç yapalım" diyicek...
o denli sokak jargonu ve biraz da hadsiz.!
sonra birde, her gördüğünü tüm beceriksizliğine rağmen resmetme hevesi...
bir gayret ama hani "şimdi bana atomu getirin parçalıyıcam" modu...
resim 1 : yaramazlık yapan çocuğuna kızan MELEK bir anne... (kanatlara dikkat!)

birde yeni bir hevesimiz var artık, SIR...
-bu duydukların aramızda sır olarak kalacak sonsuza kadar..
-şimdi bu anlattıklarımı kimseye söylemeyeceğine söz ver,
-biliyorsun anne bu bir sır,
-sana güveniyorum, kimseye anlatmayacağını biliyorum,
-ikimizin sırları olması ne güzel dimi anne,
-kızlar böyle şeyleri sadece anneleriyle konuşur ve anneler kimselere anlatmaz,
-gel gel sana hemen anlatmam gereken  sırlarım var,
...
bu ne lan?
anlattığı da ne? okulda yediği yemek bazen, kimi zaman ev ödevi, yok saçının bozulması ve arkadaşının düzeltmesi, öğrendiği şarkı, çizdiği resim(!)...

abartı tepki verdiğim herşeyden utanıyor,
bazen söylediği bir cümle çok hoşuma gidip, çocuğu mıncırarak içime soktuğumda, hemen,
-bunun bir sır olduğunu hatırlatırım sana,
yani kısaca "duyduklarını unut".
tamam söylemiyorum bende, yazıyorum... haha!
resim 2 : sümükleri akan hasta bir çocuk.

resimler bile yaa, elime alıp kimselere gösteremiyorum, hemen odasına gidip kapıyı çarpmalar...
ama içerde şarkı söylemeler mi dersin, bebekleriyle evcilik oynamalar mı... oraya gidince öyle ağlama, içine kapanma hali değil, gidiyor ve takılıyor odasında kendince..
azıcık ses vermeyince,
-neden benimle ilgilenmedin...
veya
heyecanlı heyecanlı çıkıp odadan bişi anlatıyor küstüğünü unutarak...
neymiş, bana tepki!
yerim ulan tepkini...
garipsin çocuk!
şimdi yürü git, büyü de gel :)

24 Ocak 2012 Salı

20.01.2012'ye dair...

İlk heyecan dalgamızı da yaşadık, yüreğimde yarattığı tsunami etkisiyle..
Daha nice övgü dolu sözlerini okumaya, dinlemeye...
Dinlerken akıtacağım gözyaşlarım için şimdiden özür dilerim, çünkü ben anneyim ve sadece senin canının acısı değil, üzüntüm değil, kederim değil...
yaşattığın mutlulukta yerle bir ediyor yüreğimdeki tüm cümleleri...
iyiki varsın mercimeğim...

15 Ocak 2012 Pazar

gülüşü kadar güzel düşlere...

uyanır uyanmaz sormaya ve anlatmaya başladı...
"Atatürk düşmanları yendikten sonra yatağına yatıp biraz dinleniyor muydu?
çok mu hasta olup ölmüştü?
belki çorbasının hepsini içse ve bir daha düşmanla savaşmadan önce uyusaydı hemen ölmezdi...
anne ben kalbimde yaşamasını istemiyorum Atatürk'ün, o yaşasın evinde, bende istediğim zaman gidip göriyim istiyorum..
hem ben daha O'na kurabiye vermemiştim..".
ve ağladı...
ağladı...
jimnastik dersine gidene kadar "Atatürk ölmedi, yüreğimde yaşıyor" şarkısını söyledik. birazda "çıktık açık alınla" marşımızı...

rüyasında gördü sanırım, çok üzerine gitmek istemedim.

bir kitap aldık kütüphanesinden...
güzel düşler görelim diye...
belki düşleri de gülüşü gibi güzel olur diye...
düşünüp, düşünden ayrı kalmasın diye...

düş macunu - Firuzan Gürbüz

4 Ocak 2012 Çarşamba

sıradaki...

anne olursun daha bebekken... O'nun doğruları, hayata bakışı, adabı, yanlışı seninkilerdir.
baba birazda bu dönemde... kurallar, hayalindekidir O, nasıl da güçlü dediğin.. "benim babam senin babanı döver"dir ilk bildiğin meydan okuma...
arkadaş olursun bir süre sonra... saçların onun gibi, konuşman, giyimin... bir sürü kişi olursun birden bire, kız-erkek.. herkeste biraz "sen" varsındır.
öğretmenin gelir... "bilgi"sindir artık. büyüyünce olmak istediğin dikilmiştir işte karşına. kendini bulduğunu sanırsın...
sevgilin belki sıradaki... O'nun beğendiği kadınlar gibidir saç rengin, konuşma tarzın, dinlediğin müzik, ayakkabını bağlama şeklin bile...
çalışmaya başlarsın mesela yaşam döngüsünde sıra ona geldiyse, yöneticin, iş arkadaşın veya ortağın olursun biraz... hepsinden birer parça alırsın katarsın hayatına.. rakiplerin etkiler seni, biraz onlar kokarsın. biraz eleştirirsin belki de ama çark böyle işliyorsa, nihayet katılırsın ucundan o zincirin halkasına...
kocan gelir belki, sıralaması farklı olsada hayatına... O'nun hayatı gelir beraberinde... annesi, babası, eşi-dostu... O'sundur artık çokça. maç izlersin belki mutlu etmek için yanındakini, belki F1 sırf muhabbete eşlik etmek için, Fransız olmamak için yani... biraz erkek olursun yeri gelince ama çokça kadın. bu beklenir hep senden. giyindiğin zaman farkın olmamalı diğer kadınlardan ama evin içine girince, sen... kadının her halisindir, utanmamalısındır ve hep var olmalısındır...
çocuk olursun sonra... ağlarsın, öğrenirsin, büyürsün yeniden... yorulmadan, bıkmadan, isyan etmeden... senin bebekken biraz annen biraz baban olman gibi, O'na bırakırsın yaşamı, sıranı savarsın...
bütün bunlar olurken, mesela arkadaşın olurken aynı zamanda kocan olmayı, annen iken baban da olmayı ve hepsiyken aynı zamanda "kendin"de olabilmeyi becerebilmelisin...
kadınsın sen çünkü...
biraz herkes olabilmelisin...
herşey olursun da, yaşamayı kaçırırsın, arada bir yerde bırakırsın...
okursun dağlar kadar, dinlersin saatlerce, çalışır gezersin biraz da... ama hep birilerinin bir özellikleri gelmiştir hayatına, salt kendin değilsindir artık...
bence sen bırak artık bunları...
"sıradaki" diye sorma artık...
sen'sin o sıradaki...
sen...
özelsin ve teksin...
bir benzerin daha yok, olmayacak...
sıradaki,
ben...
hoşgeldim...

fotoğraf : Neslihan Tamyaman - CAN... CANIM...

2 Ocak 2012 Pazartesi

ben bazen...

aldığım nefesi tutar gibi, bağırmaktan korkar gibi... su gibi, dua gibi.
narin bir eşyayı tutar, sinirle bir bardağı duvara fırlatır gibi. gerçekleşmesini istediğim hayalimin güzelliğinden korkar ama o hayale sığınmadan duramamak gibi... yani hem korkup, hem bakmak gibi...
bazen birinin canına okuyup, sonra "hiç canım yanmasın lütfen" der gibiyim.
terk edebilip, sürüne sürüne peşinden gider gibi.
bazen saat gibi, akrebin peşindeki yelkovan gibi, 12'yi bekleyip balkabağına dönmekten korkar gibi.
sevgimden bakamamak gibi, içimdeki sevgi hırsıyla zarar veririm diye kendimi alıkoyar gibiyim sevdiğimden...
ben bazen...
kafası karışık, aklı salim, duyguları dobra, güveni eksik biri gibi, savrulur gibi, sonra durup parçalarını her bir kişiden toplar gibiyim...
şarkı sözü gibiyim bazen...nakarat gibi... bir dizede saklı kalmış o güzel tamlamayım... "üzüm buğusu gibi, duru bir su gibi" denilenim mesela... başkasının kulak kabartmadığı ama aslında avaz avaz söylenen o şarkının en sakin tonuyum belki de...
batsın bu dünyadaki o isyan, geri dön'deki çaresizliğim...
ben bazen kendime yabancı, sana çok tanıdığım. o minik mercimeğe oyun arkadaşı, büyüklere masallarım...
ben kimim biliyor musun?
senin sövdüğün, başkasının saydığı, kiminin terk ettiği, kiminin başına tac ettiği, birine anne, birine evlat, ona dost, buna post-um...
bir garip haller içinde halim...
bazen de...
sevmeye yeteneksizim...

oluyor böyle bazen...
kendim çalıp, kendim söylüyorum...

bir gidiyorum sonra bakmışım ki;
kendim-den geliyorum...

fotoğraf : ceyda bural... dünyanın en güzel anne adayı :)
not : keman çalmayı özledim... çookk...

sevgiyle,
Duygu