25 Ekim 2008 Cumartesi

yeni adresim

bu rezilce kapatma olayından sonra pılımı pırtımı toplayıp taşındım bu adresten. daha gösterişli değil belki yeni adresim ama bu çağdışı zihniyetin mecbur ettiği kaos ortamında bir parça olsun yazı ve paylaşımlarımızın barınabileceği sakin bir ortam.
biraz derliyip toplamak gerekecek. ama şimdilik bu haliyle idare edicem.

www.icimdekelebekler.wordpress.com
beklerim...

24 Ekim 2008 Cuma

istanbul dolabı...

-anneeee, istanbul dolabı desene.
-istanbul dolabı
-anneee, istanbul dolabı deeeeee.
-annecim diyorum yaa istanbul dolabı (bu arada kafam karışır acaba neyi kastediyor?)
-anne offfff yaaa istanbul dolabı deeeeeeee (bu arada tepinerek odanın içinde dolanır, sinirlenince böyle zıplayıp durur)
-annecim sen söyle o zaman ben unuttum nasıl deniyordu.
-(gözler kapanır ve bir sağa bir sola sallanarak) ahh istanbul dolabı, der minik zuzu.
ve o anda jeton düşer annede eline kumandayı alır mikrofon niyetine ve başlar...
-ahh istanbul istanbul olalı, hiç görmedi böyle keder ( en ağlak halimizle elele tutuşup bir sağa bir sola sallanırız)

ahh istanbul olalı, güzel melodili ama sözleri yanlış yazılmış bir şarkıdır artık. hiç istanbul olalı denir mi... :)

biz efkarlıyız bugün kızımla, dokunmayın bize...
şarkı söyliyip sallanıcaz bir müddet.

sevgilerimle...

20 Ekim 2008 Pazartesi

okuyucu : kişisel bir mevzu bu...

karışıktır zihnim benim. herşeyi yapmak ister, hiçbir şeyi tamamlayamam. ondandır bloğuma etiket koyamayışım. herşey gelişigüzeldir. bir etiket oluştursam, içini doldurmak isterim ama sırf içini doldurmak için birşeyler yazmak (veya yapmak) istemem, ama yazılarımın da (yada yaptıklarımın) bir kategorisi olsun isterim, sadece okuyan için değil, yazan olarak benim de aklım karışmasın diye. ama işte... tutarsızım yapamam...
bu kadar tutarsızlıkta bir tek sevgimde, vefamda dikiş tutturur, onun da yap(a)madığım bir dolu fikir arasında kaybolup gitmesine engel olamam. yine karışık gittim dimi... baştan alıyorum...
kişisel bir mevzu bu sayın okur, okur olarak okumadan çeekip gitmek çok serbest, hatta tam isabet bir durum... ( böyle de açık sözlüyüm)
FERİK'e...
senin en mutlu olacağın anlardan sadece biri olan 11 ekim cumartesi günü benim (ve ailemin) hayatımızın geri kalanına birkaç kişi olmadan devam edeceğimizin başlangıcı oldu. bunu "ben" değil, senin en yakının söyledi. bende dinledim, sol gözümden akan yaşların yanağımı sızlatmasıyla. ne zaman derin bir kederle ağlasam en çok sol yanağım acır ve günlerce geçmez yüzümün tahriş olmuş görünümündeki kızarıklıkları... soranlara "sol yanıma yatarak uyurum, yastık tahriş ediyor ağlayınca" derim. ama bilirsin ki kalpte sol yandadır ve kederimle ağlayınca gözyaşım değil kalbim yakar içimi. ve kusar üzüntüsünü sol yanağıma. 1 haftadır evdeyim, tüm alıcılarım kapandı dünyaya. yüzümdeki kızarıklıklar, içi irin dolu iltihaplı sivilcelere dönene dek ağladım, yatağıma gömülüp. kalbim gibi iltihaplı şimdi yüzümde...
bunların sebebi ne sensin, neden ben. ama olan "bize" olacak. hissediyorum...
bilirsin ki, biz aynı kanı taşımanın dışında, aynı acıları, aynı kalp çarpıntılarını da yaşadık zamanın tozlu sayfalarında... her sevincimi bir yanımda babasızlığımın eksikliğiyle yaşayan ben iken, herşeye sahip olan sen de sevinçlerini üzütülerinle yaşadın elinde olmayarak. ikimiz de alacaklıyız bu hayattan.
farkındasın benzerliklerimizin. sana kol-kanat olan baban var yanıbaşında, benimse kolum-kanadım olan kızım. sen düşsen de, tutup ellerinden kaldırır baban, ben kızımı düşünerek tutunurum hayata. düşe-kalka vardım ben bu filozofça ayrımın fark yaratan tılsımına. tarih tekerrürden ibarettir. şekil olarak aynı, yaşanış biçimi farklı olan bu üzüntüler kervanına düştü senin de yolun. tıpkı 2002'de benim yaşadıklarım gibi...şimdi 2 seçenek var önünde. ya unutup herşeyi hayatında devam edeceksin (dilinde okkalı bir küfürle) yada unutmayacak ve yüreğini bu öfkeyle bileyecek ve çıkaracaksın hayatından seni bu günlere getirenleri(en azından sana zaman zaman annelik, büyüklük yapanları)...seni en iyi anlayan benim. bir zamanlar beni bu dünyadan çekip gitmeye zorlayanlar arasında olan kişi, şimdi ailemi senin hayatından çekip gitmeye zorluyor. kızacaksın bana biliyorum. ama eğer çok değil birkaç sene öncesini düşünürsen affetmenin ruhumda yarattığı manevi huzurla, nasıl yeni bir hayata yelken açtığımı görüp, seninde aynı yolu izleyeceğini biliyorum.
sana demiştim "herkesi aynı anda mutlu edemezsin". bunu düşün... kızgınsın ama daha çok kırgın. kişilerden bağımsız düşün gelişen olayları. kişilere takılırsan bir avuç insanla devam ettirirsin hayatını, ki DEĞMEZ!!! bu hayat gelmişin ve geleceğinle birçok kişi çıkaracak karşına. yeni gelenlere kucak açarken, geçmişindekilere sırt çevirme... ben unuttum kişilerin yaptıklarını. olayları değil ama... beni derinden yaralayacak olaylar yaşadım ama bunları yaşatanların yerine başkalarını koyarak anımsıyorum o günleri. eğer hatırlarsam kişileri, ailemin büyük kısmını yok saymam gerekecek, ki YAPAMAM!!!. yapmamalıyım, sende yapma...
o gece yaşadığın üzüntüyü kişileri unutarak hatırlamalısın hayatının geri kalanında. "neden ben?" deme. çünkü olanların nedeni sen değilsin ve aslında bakarsan olanlar seninle de alakalı değil. sadece senin özel gününde oldu. bunlar gölgeledi mi o gecenin güzelliğini. HAYIR. sen güldün, eğlendin mi? EVET. sadece birkaç kişi eksik olarak... s.ktir et!!! sen güldünse sorun yok, bırak o geceyi ağlayarak geçirenler düşünsünler olanları ve AFFET! herkesi... geleni, gel(e)meyeni, gelipte kalamadan gideni. .. sen affet, bırak onları affetmesinler kendilerini eğer suçlularsa... akıl vermek değil niyetim ama "tecrübe: hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesidir", en iyi sen bilirsin, benim tecrübelerim burdan bizim köye yol olur...
ne kadar şanslı olduğunu düşün, seni seven ve en mutlu gününe gölge düşürecek herkese, herşeye kaplan kesilen bir ailen var. ki onlardan biri benim günlerimi mahfedenlerin arasındaydı. biliyorsun... ben takılıp kalsaydım o günlere bugün seninle bunca zaman yaşanmışlıklarımız olmayacaktı.
birkaç telefon görüşmesi, öfkeyle sarfedilen kırıcı sözler sarssada beni, bugün itibari ile unutmaya çalışacağım hepsini. hepimiz hata yaptık... ama böylesine affedilmeyen olan ne? hele bu karmaşadan rant sağlamaya kalkanlar var ki onları hiç anlayamıyorum. daha da önemlisi benim telefonda duyduklarım sadece konuştuğum kişinin düşüncelerimiydi, yoksa bu düşüncelere sen de katılıyormusun? vereceğin cevap seninle ilgili duygu ve düşüncelerimi değiştirmeyecek, sadece hayatımın geri kalanında bu eksiklilklerle nasıl devam ettireceğimi düşündürecek.
içindeki kor biraz olsun söndüyse ara beni, mesaj at, mail at veya atla gel, konuşalım... büyüklerimizin yapamadığı konuşmayı biz yapalım. LÜTFEN!!! en azından bunu hakediyoruz...
sevgilerimle...
FERİK
(bu ismi baban takmıştı bize, yani dayım.... artık "ferik" değilim ben... yakında sen de olmayacaksın :) )

15 Ekim 2008 Çarşamba

modaya uydum...

ve bende denedim ... bu aralar çok popüler bu görsel DNA. aslında taklitçi değilim. ama çocukla çocuk'ta görünce dayanamadım bende denedim ve hatta yine dayanamadım burda yayınladım.
ben : yeni nesil fanatik, hiperaktif, aşk böceği, iş bitirici... imişim...

aslında bunun gerçeği çok da yansıttığını söyleyemem. çünkü bu sitedeki görsel imajları seçimim şu anki ruh halimle doğru orantılı. şuan enerjimin maksimum, keyfimde öyle aman aman yerinde değil. dolayısıyla seçimlerim de ona göre olmuştur. ama genel olarak gerçeğe kısmen yakın diyebilirim. bakalım ilerleyen günlerde, kanımın canlı canlı aktığı, hormonlarımın zıp zıp ettiği bir anımda tekrar deneyeceğim testi. bir fark olursa belirtirim.

bir bakın bakalım, "siz" sandığınız aslında kimmişsiniz...

http://www.visulog.com/

sevgilerimle...

9 Ekim 2008 Perşembe

okuyorum...


midemde sıkıntılı bir bulantı, boğazımda koca bir düğümle okuyorum bu kitabı.
sevgili geveze kalem'in tavsiyesine kulak verdim ve hemen başladım okumaya...
şimdi uyuyan kuzumu sıkıca kucaklayıp, sımsıcak bir öpücük yerleştiricem balyanağına... her ne kadar bazen onu böylesi bir dünyada büyütmek zorunda kaldığım için kendimi suçlayıp, kızıma haksızlık ettiğimi düşünsem de, aslında onun sevgi dolu bir ailede büyüdüğü ve çocukluğunu çocukluğunda yaşama fırsatı yakaladığı için şanslı olduğunu düşünüyorum şimdi kendimle çelişerek...

bitirince yorumları yazarım yine ama sindire sindire okuyup her satırına gözyaşlarımı akıtarak uzatıcam bu okuma safhasını...

kitaptan can alıcı bir cümle : " Anladım ki Afganistan'da çocuk çoktu ama çocukluk yoktu"

şiddetle tavsiye olunur...
geveze kalem'e de koca bir teşekkür benden, paylaşımı için...

sevgilerimle...

neydiiiii, ne olduuuuu???

bu sizin yaptığınız...
önce bir avuç farklı renklerde orta boy kum boncuk ve çok cırtlak renkte olması kaydıyla birkaç farklı renkte ip alınır. ipliklerimiz tığ ile, benim "deli işi" diye tabir ettiğim ama halk arasında "sık iğne" denen teknikle bonbon şekeri görünümü ve mümkünse tadında (!) renkli renkli küçük topçuklar şeklinde örülür. isteğe göre irili ufaklı da örülebilir. aaa unuttum birde lastikli misina lazım, ölçüde 1 kol boyu kadar... işte kolye için boyun ölçüsü diyim artık siz ne kadar alırsanız. misinamıza tek sıra olacak şekilde 10 adet renkli boncuk ve 1 adet renkli bonbon (yada tamamen sizin zevkinize göre YAPABİLİRSENİZ kruvaze, balıksırtı, amfi düzeni) dizilir. ve evin küçük yaramazının boynuna tüm sevimliliğinizle takılır. yüzünüzde haklı bir gurur ve mutluluk vardır....
bu da derin'in marifeti...
ama unuttuğunuz bir şey vardır ki o da: bu küçük şekerin kendine has bir tarzı olduğudur... acı ama gerçek.... anneciğinin "niyet ettim kızıma bonbon KOLYE yapmaya" diyerek başladığı projeyi bambaşka bir şekilde sonlandırır. küçük şeker o kolyeyi takar, aynaya bakar, sonra bunun kolye olarak oldukça basit ve sıradan duracağını düşünmüş olacak ki bunu saç bandı yapmaya karar verir. saçına takar, yakışıp yakışmadığını anlamak için 1-2 poz fotoğraf çekilir. oy çokluğuyla (burdaki çokluk sadece kendisi oluyor) yeni saç bandını kullanıma açar. ehh en azından bir paçavra gibi kenara atmamış, sadece yapılış amacından farklı bir şekilde kullanmıştır.
veeee bu analar ne ince fikirli evlatlar doğuruyor beeeee dedirtircesine bu şaheseri ortaya çıkaran anneciğine "bonbonkolyemsisaçbandının" tam da ortasında duran en büyük bonbonunun bir tarafından kendisi diğer tarafından annesi öperken fotoğrafının çekilmesini ister. nede olsa bu ikisinin başarısıdır. anne öööyle ortaya karışık saçma sapan bişi yapmıştır ve kızı da bunu en güzel şekilde değerlendirmiştir. onlara koca bir aferindir... işte bu ikili gelecekte kasırga gibi esecektir. sizde bunu bir kenara not edindir.
bu kısa hikayenin fotoromanımsı özetide aşağıdadır...

sevgilerimle...

8 Ekim 2008 Çarşamba

anne ben manyak oldum !!!

eski ve sıkıcı bir kitabım için kitap ayıracı yaptığım (heralde kitabın sıkıcılığından biraz olsun sıyrılıp gülümseyebilmek için) ve bugün bulduğumda yüzümde yine gevrek bir gülümseme oluşmasına sebep olan Leman Dergisi ÖSS sorularını beğeninize sunuyorum. bakalım gülmekten çözebilecekmisiniz?
not: lise yıllarım geldi aklıma, gülerken gözlerim doldu... hani olur yaa hikayelerde ironi... onun gibi güldürürken düşündürüp hüzünlendirdi... yaa sınav dolu yıllaırımı özledim...
1-ahmet bir işi 9 günde bitiriyor, mehmet ise aynı işi 43 günde bitiriyor, o da yarım yamalak, tam bitmiş de sayılmaz yani. mehmet kadar sorumsuz, lakayıt adam olamaz. haaa, eğlence olsun, mehmet hemen devreye girer. ama iş deyince kaçar. bu durumda ahmet'le mehmet beraber çalışırlarsa, o işin akıbeti ne olur?
a)ahmet, mehmet'i ilk gün kalasla döver.
b)ahmet işi bırakır, yük gemisine kalfa olarak girer ve nikaragua'ya gider.
c)mehmet, ahmet'i kendine benzetir o iş yıllar yılı bitmez.
d)mehmet hepimizi şaşırtıp işi 5 satte bitirir (ütopya)
e)hepbiri.
2-modern matematiğin en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
a)modern matematikte işlemler hesap makinesiyle yapılır.
b)modern matematikte bilinmeyenli denklem yoktur, her şey şeffaftır.
c)modern matematik diye bişi yoktur, doğrusu postmodern matematiktir.
d)modern matematikte doğal sayılar evlerinde, kilimlerin üzerinde ayakkabılarıyla gezerler.
e)modern matematikte bir rakama ortam içinde kare kökünü sormak, ayıplanagelen bir tutumdur!
3-bir baba yaşları, 5,8 ve 33 olan üç çocuğuna 120 lira harçlık vererek, yaşları ile orantılı olarak bölüşmelerini istemiştir. 33 yaşındaki büyük çocuğun (adını sorarsanız ragıp'tır)paranın büyük kısmını alacağı açıktır. bu yaşta hiç utanmadan babasından harçlık isteyen bu kişi , işi daha da uzatıp iki kardeşine toplam 2,5 lira bırakıp geri kalanını almıştır. bu problemdeki babaya matematikte ne denir?
a)etkisiz eleman
b)çaresiz eleman
c)ragıpsal eleman
d)ikinci evliliğini yapmış eleman
e)hayırsız oğluna eleman diyen eleman
4- TERKOS kelimesindeki harflerle anlamlı yada anlamsız 6 harfli kaç kelime yazılabilir diye sormuyoruz. biz hesapladık 720 farklı kelime yazılabiliyor. bu kelieler içerisinde doğru anlama sahip olanı, aşağıdakilerden hangisidir?
a)SEKTOR- yeni bir sektor anlamında
b)KOTRES - şişman metres anlamında
c)ROSTEK- rosto ile biftek karışımı bir yemek anlamında
d)KOSTER-posterin yanlış yazılmışı anlamında
e)TOSREK- gizli gizli titreyen anlamında.
6-aşağıdakilerden hangisi, pragmatist bir manifestonun edimsel imgelenmelerine öykünen yaptırımları karakterize eden kuramların tümünü gerçekleyebilme yetisine haiz bir öngörümsel önerme varyantı olarak kabul edilse de, içsel çatışıkları pasifize etmenin bilişsel algılanması söz konusu olduğunda pitoresk bir tarzda angaje edebilme kapasitesine sahiptir?
a)höööö? soruyu tekrarlyabilirmisiniz acaba?
b)yoğurt
c)salatalık
d)b+c= cacık
e)valla ben artık ne desem boş
7)"bir kenenin üzerinde bulunduğu yastığın kılıfına dikiş atan adamdan haber almış gibi görünen kertenkeleye yan bakmış gibi gördüğümüz bu kadının kayınbiraderi, askere gitti." cümlesinde aşağıdaki öğelerden (elementlerden) hangisi bulunmaz?
a)öldüresiye isim tamlaması
b)belirteçli harf tümleci
c)beşinci element
d)küpeşte rendesi
e)edatlı geçirgen zifir büzürdetmesi
8)"önüm, arkam, sağım, solum sobe, saklanmayan ebe" cümlesinde, "sobe" kuzey ise, güneybatı hangi yöne denk gelir?
a) denk gelmez, teğet olur
b)denk gelmez, Cenk gelir.
c)ebeninki (ebenin olduğu yön anlamında)
d)sobe kuzey olamaz. olsa olsa yıldız ve poyrazdan 3 ila 5...
e)bütünleme ne zaman?

cevaplamaya istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.... süreniz .... balla ben ne desem ki şimdi... hadi bakalım kolay gelsin.,
bu arada soruları yazarken 4'ten 6'ya atlamışım... 7 soru var yanii, puanlama buna göre yapılacaktır bilginize...

7 Ekim 2008 Salı

bugünkü duygularım Yılmaz Özdil'in kaleminden...

"" Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

Kararlılık mesajı çıktı ya daha ne istiyorsunuz?

Eğip bükmeden soralım...*Son 5-6 yılda...PKK’lı mı tıktık içeri?Subay-astsubay mı?

*Eli silahlı teröristlere habire af çıkarırken; İstiklal Madalyası sahibi Jandarma Genel Komutanı’nı hapse atıp, beyin kanaması geçirene kadar içerde tutmadık mı?PKK’ya yataklık yaptığı için hapiste yatan kadını, çıkarıp, Meclis’e sokarken, Cumhurbaşkanı’nın masasına davet ederken; 1’inci Ordu Komutanı’nı "terör örgütü kurmak"tan içeri tıkmadık mı?Şehide "kelle" dediği için tazminat ödemeye mahkûm olan, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim" diyen Başbakan’a, "Bravo, aynen devam" deyip, yüzde 47 oy vermedik mi?PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan’ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır’ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, "Cana geleceğine mala gelsin" diyen Diyarbakır Valisi’ne "aferin" deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?Kafamızda Amerikan çuvalıyla gezerken, koordinatör saçmalığı icat edip, "Amerika bizi çok seviyor, istihbarat verecek" demedik mi?"Amerika istedi diye harekátı kısa kestik, içerde parça bıraktık, o kampları tutmamız gerekirdi" dediği için, neredeyse "vatan haini" ilan edilen Deniz Baykal, o kamplardan gelen teröristler önceki gün Aktütün’ü bastığında haklı çıkmadı mı?Irak’taki hacivat "Kedi bile vermem" derken; yaralı PKK’lıların tedavi edildiği Kuzey Irak’taki hastaneyi bile kendi ellerimizle yapmadık mı?Vatandaşa zam üstüne zam geçirirken, PKK’yı koynunda besleyen Barzani’ye, Talabani’ye yarı fiyatına elektrik vermiyor muyuz?İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de kadınları çocukları havaya uçurduklarında; besleme medyadaki arkadaşlar utanmadan, "Ne malum PKK’nın yaptığı" demedi mi?Şehit çocukları çıplak ayakla gezerken, tabut başındaki karnı burnunda tazeler Allah’ıyla baş başa kalmışken; fitreleri zekátları Mehmetçik Vakfı yerine, Almanya’da din-iman hortumcusu olduğu alenen tescillenen Deniz Feneri’ne vermiyor muyuz?Gariban ailelerin çocukları şakır şakır şehit düşerken, subay-astsubay çocukları oradan oraya tayin edilip, lise mezunu olana kadar 28 tane şehir değiştiriyor; yaşadıkları travma nedeniyle üniversite kazanamıyor ve onlara hiçbir ayrıcalık tanınmıyorken; "Babamın parası var, benim de bokumda boncuk var, onun için yurtdışında okuyorum" diyenler askerlikten yırtmıyor mu?Bir zamanlar bu memlekette askerlik yapmayana kız bile verilmezken, "Popomda sivilce çıktı, bak bu da raporu" diyenler, askerlikten sıyırmıyor mu?*Genelkurmay, 68 kere basılan 46 şehit verdiğimiz gecekondudan bozma dandik karakolu, parasızlık nedeniyle 100 metre ileriye taşıyamadığımızı açıklarken; Genelkurmay eski Başkanı’na, korgeneral refakatinde askeri uçakla taşıyarak, 1 trilyon liralık zırhlı Audi almadık mı?

*Neymiş efendim, terör zirvesi toplanmış, kararlılık mesajı çıkmış...



Yerim ben sizin o kararlılık diyen dillerinizi, yerim. ""

saygılarımla...

6 Ekim 2008 Pazartesi

yüreğim aktütün'de...


araya giren uzun ama göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir haftadan sonra tüm enerjimi toplayıp, sıcacık, içten, tatil fotolarıyla dopdolu bir post girmek isterdim bloğuma ama boğazımdaki düğüm, parmaklarımı kilitliyor, yüzümü kaskatı kesiyor ve gözyaşlarımı aralıksız akıtıyor...
içimizi yakan bir şehit haberi daha geldi oturdu yüreğimizin orta yerine. üstelik daha önce defalarca baskına uğramış ve yine defalarca yüreğimizi yakan şehit haberlerimizin adresi olan karakola yapılan baskınla geldi bu kara haber... hangisine yanacağımızı bilemeden sadece şehitlerimiz için Allah'tan rahmet, acılı aileleri için sabırlar diliyorum.