31 Aralık 2009 Perşembe

ağaç pastam veeee MUTLU YILLAAARRR!!!

tamam tamam aşağıdaki yazının etkisinde değilim...
yeni yıla öyle ağlak ağlakda girmiyorum...
büyüdüm ben...
misafir bile ağırlıyorum :)

bütün koşturmacam içinde, hem yolu buraya düşenleri en içten sevgimle kutlamak, hemde sevgili Tijen'in Lezzetibol sitesindeki nefis pastasını yaptığımı gururla ilan etmek için geldim.

süsleme ve fotoğraflamada kendisi kadar başarılı değilim. ancak müthiş bir tüketiciyimdir :)
verdiği ölçüler tam kararında, tadı nefis bir pasta oldu. yapılışı da çok pratik. hala zamanın var, bir göz at derim ben. aa birde adı ağaç pasta yada kütük pasta ama emin ol, tadı öyle odunsu değil :)
Tijen'e danışarak pastamı muzlu yaptım ve tarifte belirtildiği gibi karamelli krema değil, onun yerine vanilyalı krema kullandım... belki sanada bir fikir verir...

hala kararsızmısın?.. yaa yap yahu... güzel bir sunum alternatifi işte... hadiiii!
bak bir daha bak fotoğrafa :) nasıl güzel değil mi? :)

vee sen, her kimsen, neden geldiğini, ne aradığını, ne bulduğunu bilmem... ama burdasın...
kim olduğun önemli değil. mutlu ve huzurlu bir yıl diliyorum sana...

karnını doyurabildiğin sıcak bir yuva, o yuvada huzur, huzuruna ortak olan sevdiklerin, sevdiklerinle upuzun sağlıklı bir ömür senin olsun...

nice mutlu kocaman senelerin olsun...

sevgilerimle,

30 Aralık 2009 Çarşamba

başka uçlarından tutunuyoruz hayallerimize...


ben - şimdi bir denizde yüzüyor olmak isterdim.
derin - ben kumlarla kale yapardım ama söyle ona, dalgalar gelince bozulmasın.

ben - şimdi uçakla çok uzak bir yere gitmek isterdim.
derin - bende uçaktan top havuzuna atlamak isterdim.

ben - kocaman bir ormanda, ağaçların arasında koşmak isterdim.
derin - ben ağaçtan elma toplamak isterdim.

ben - saçlarım keşke kıvırcık olsaydı,
derin - benim saçlarım uzun puzun (upuzun demek istiyor) olsun.

ben - ben şimdi okula gidiyor olmak isterdim.
derin - ben öğretmen olucam, sana ders anlatıcam.

ben - ben doktor olmak isterdim. mesela göz doktoru olurum. senin gözlerini iyileştirip gözlüğünü atarız o zaman.
derin - ben ÜST DOKTORU olucam. böyle üstünü muayene edicem (karın bölgemi gösteriyor)

ben - ben hep tüm sevdiklerim yanımda olsun istiyorum.
derin - bende annemi babamı, cemrenaz'ı, anılkan'ı, kaan'ı istiyorum. aaaa anne senin baban nerde?

ben - derincim biliyorsun yanına gidip dua ediyoruz ya, onu göremiyoruz...
derin - anne üzülme, belki gelir o da dimi...

ben - canımmmmm... üzülmüyorum... alışıyorum... 11 senedir...

hadi gel sana bir masal anlatıyım... içinde denizle balıklar, yağmurla kar olsun, güneşle ay... sana bir masal anlatıyım... içinde tüm sevdiklerim, içinde babam da olsun...
hatta bak BU şarkı çalsın ben sana anlatırken...

29 Aralık 2009 Salı

baktım olmayacak, bende yeni kart aldım meltemimmmm!!!

hediye almak çok güzel bir duygu değil mi?
peki ya içinizi sıcacık yapan birinden almak? bu daha da güzel...
ha geldi, ha gelecek derken geçen hafta kucağıma düştü bu, sıcacık sevgi dolu mesajla birlikte gelen cicilerimiz...

fotoğraf makinemin hafıza kartında bir sorun olduğu için fotoğrafsız yayınlamak istememiştim bu güzellikleri... ama sorunu gideremedim, bende yeni bir kart alıp, sorunu çözdüm...

dünya tatlısı Meltem ve onun pamuk şekeri, kara gözlü boncuğum Nehir'im... nasıl teşekkür etsem bilemedim... harıl harıl telefon numarası arayışı içinde sana bloğundan teşekkür edebildim sadece... ama sen biliyorsun şimdi bizi nasıl mutlu ettiğini...
en güzeli satırlara dökülen sevgiydi...
sana ve ailene yeni yuvanızda uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum...
herşey gönlünce olsun güzel dostum!

Ebrucum, teşekkürün en büyüğü sana aslında.. böyle bir etkinliği başlatıp, bu güzel paylaşımlara vesile olduğun için. nice mutlu ve başarı dolu senelerin olsun...

sevgilerimle,
Duygu

28 Aralık 2009 Pazartesi

ilham perisi, geldiysen kapıyı tıklat, "çıkırt" der açarım...

ben - Derincim ne düşünüyorsun?
derin - bilmem... galiba fikrime bişey gelicek...
ben - hımm yapmak istediğin bişi var mı peki?
derin - gökkuşağı çizmek istiyorum ama fikrime gelmedi daha...
ben - e bekleyelim madem... nası oluyor fikrine bişi gelince?
derin - böyle seviniyorum... elime kalem gelmiş oluyo hemen...
ben - ilginç...

enterasan diyaloglara tanık oluyorum...
bu sabah ,
-anne bakma yüzüme saf saf,
dedi...
feci bozuldum...
sonra,
-ama saf temiz demek değil mi?
dedi...
gülümsedim...

ya yüzüne temiz temiz (!) bakmamı istemiyor, yada Derin feci halde kıvırıyor...

blog buluşması öncesinde gerilen ben, şimdi pamuk gibi oluverdim...

cumartesi günü dünya tatlısı, Özge Sipahioğlu'nun büyük özen ve titizliğiyle düzenlediği blog yazarları buluşmasına katıldım...
bir gece öncesinde, ne olacak, katılım fazla olur mu, arada silik silik otururmuyum, kimleri tanıyorum, kimler beni biliyor, ne giymeliyim soruları içinde sancılı geçen bir gecenin ardından, katıldığım toplantının bünyemde yarattığı uzakdoğu masajı etkisi, düşüncelerimi yerle bir etti...
bu kadar karışık ve uzun cümle aslında sadece şunu anlatıyor...
harika bir gün geçirdim...

önce sevgili Özge nezdinde, tüm blogcu arkadaşlarımı tanıma fırsatı bulduğum için, o günü yaşanmışlıklarım arasında en özel yere taşıdım...
29 katılımcının her birini tek tek hafızama kazıdım, ki; bu çok değişik bir deneyimdi benim için...
özellikle katılımcılarımızdan Mesut Bey, hem bu davete icabet edişi, hemde samimiyetiyle eminim ki benim gibi diğer tüm arkadaşlarımızın da takdirini kazanmıştır...

cıvıl cıvıl, bol kahkahalı, aaa o sen misin, dur bi daha sarılayım, ama sen fotoğrafından çok farklısın/ çok güzelsin / çok daha zayıfsın / çok daha gençsin iltifatları, şaşkınlıkları ama en çok mutluluğu içinde, tadı ağızda dağılan kurabiye kıvamında, bir sonrakinin gerçekleşmesine talep yaratan bir buluşmaydı...

herkes sevgi kelebeği, bulunduğumuz yer mutluluk balonu gibiydi... (bu cümleye eşim çok güldü ama başka türlü ifade edemezdim)

çok mutlu bir gün geçirdim, birsürü dost kazandım, bir daha bu kadar mutlu ve ışıl ışıl bakan bir kalabalığı nasıl ve nerde görürüm bilmiyorum...

kendimi çok şanslı hissediyorum...

özgecim, yaptıkların, ev sahipliğin, bu derleyici toparlayıcılığın ve en önemlisi de içten gelen o sıcaklığın için bin teşekkür sana...
sevgilerimle...

not: picasaya toplu fotoğrafımız henüz yüklenmediği için bu yazımı fotoğrafsız yayınlıyorum... en kısa zamanda eklemeyi istiyorum... ilgililere duyurulur :)

25 Aralık 2009 Cuma

derinin hızı, anasının kızı...

hiçbir zaman onun hızına, düşünme gücüne yetişemeyeceğimi bile bile uğraşmak kimilerine anlamsız gelse de, durmadan devam ediyorum... sanki düşünce gücüyle yol alırsam, aradaki yaş farkı sıfıra inecek gibi... sanki anne sıfatım birden silinecek, onun doktorculuk oynadığı, çay-kahve servisi yaptığı arkadaşı Selin olucam bende...
ama unutuyorum işte oyun oynarken... hani kuralcıyız ya, başladığımız işi yarım bırakmayız, daldan dala zıplamayız ya... ezber bozduruyor çocuklar işte...

ben onun muayenehanesine karnımda beliren ağrı sebebiyle gidip, onun beni tedavi etmesini izlerken, birden beni yıkamaya başlamasını anlayamıyorum... çünkü o benim anlamadığım bir sebeple o oyunu bitirmiş ve anne olmuş, ben orda öylece yatarken beni yıkamaya karar vermiş oluyor... yada keyifli keyifli çay içtiğimi düşünürken, elimdekinin aslında göz damlası olduğunu söylemesiyle, kafamda çakan şimşekler bana çaktırıyor, tekrar doktorculuğa döndüğümüzü...

elinde tuttuğu hediyenin(!) tadına bakmak istememle, yüzünde beliren korkunç ifadeden bir yanlış yaptığımı farkedip konuşmaya sevkediyorum onu ki, elime tutuşturduğunun bir karınca olduğunu bana söylesin...

hayali bir evin kapısını dindong diye çalmadan küt diye içeri dalarsam oyundan atılıyorum... hele birde sadece onun gördüğü o evi farketmeyip üzerine basarsam, ruhuma dua edin... çıkırt çıkırt diye açılır bütün kapılar, bu önemli bir detay...

saçlarını bazen pembe rengine boyadığını ne zaman farkedicem acaba?
elinde tuttuğu bir şişe zaten mikrofondur biliyorsun...
uzun servis peçeteleri, dolabında hiç yokmuş gibi, gece elbisesi olur... sakın ortalığı toplamaya kalkma, çünkü o baloya yetişmek zorunda...
keçeli kalem artık evde yassaakkk, çünkü bazen o kalemler makyaj malzemesi oluyor... sen çakana kadar da, o maymuna dönüyor...

birde kiminle, ne konuştuğuna çok ama çok dikkat et kızım Duygu... o bir telekulak...
bunu paylaşmadan geçemem...
derin'in bir arkadaşı var Cemrenaz... dünyanın en tatlı maymunumsu kız evladı... Derin'den 1 yaş büyük... ancak bu şeker evladın kendine has şımarık bir konuşma tarzı var, kelimeleri yuvarlaya yuvarlaya biraz uzatarak konuşuyor... tabi bizim cüce durur mu, hemen kapiş...
ben annemle birgün telefonda konuşurken, annem Derin'in konuşmasındaki farklılığı sordu... bende Cemrenaz'a özeniyor, onun gibi konuşuyor işte, geçer zamanla dedim...
bu arada sürekli telkinlerde bulunuyorum,
-kızım kendin gibi konuş, başkası gibi konuşmak sana yakışmıyor, diye.
derin - yani cemrenaz gibi konuşmıyım mı?
ben- aa annecim öyle demedim ben sana, isim söylemedim, başkası gibi konuşma dedim sadece, dedim....
derin- yani hani o benim arkadaşım olan kız gibi konuşmıyım mı diyosun seeeennn...
diye buyurdu...
buna gizli özne mi demeliyim...

not: bilgisayarımda hortlayan bir arıza sonucu hafıza kartımdan fotoğraf yükleyemiyorum... böyle fotoğrafsız pek bir tatsız tuzsuz oldu ama bu satıra kadar gelip okuduysan, belki o kadar da kötü değildir...

21 Aralık 2009 Pazartesi

fillerin göç güzergahından bildiriyorum, iyi haberlerim var...

bitti...
arkadaşlı, aileli bol katılımlı bir doğumgünü partisinin ardından benim de bittiğimi açıkça beyan ederim...
uğraşlarıma fazlasıyla değdi... ah birde herşeye koşturma teranesi içinde fotoğraf çekmeyi de ihmal etmeseydim... sadece videomuz var, o da oldukça uzun...
bu doğumgünü, üzgünüm ama benim hafızamda saklı kalacak sanırım, birde unutmaması için Derin'e bol bol anlattırarak onda yer etmesini sağlayacağım...
anladım ki, böyle önemli günlerde birini vekil tayin etmek gerekiyor... kare kare anlar yakalaması için...

iyi habere geliyim şöyle kenardan kenardan... cuma günü göz hastanesinde randevumuz vardı, mercimeğin gözleri için...
tataaammmm....
gözlük numaramızda ciddi anlamda gerileme var... takdir edildik, pek bir mesuduz artık... böyle devam ederse 2 sene içinde gözlükten kurtulma şansımız var...

Derin artık büyüdüğüne iyice kanaat getirmeye başladı... muayeneye hazırlık için gözüne damla damlatıldıktan sonra, doktorumuzun "gözbebekleri yeteri kadar büyüdü artık muayane edebiliriz" cümlesini, 3 yaşın bitişinin müjdesi olarak algıladı... dilinde bir "ben büyüdüm, gözlerim bile büyüdü" türküsü...

çocuklar ne tuhaf algılıyorlar dünyayı...

birde yeni yaşının ilk dileği bugün hortladı... HADİSE gibi olmak... ürktüm başta... nasıl yani baldırı çıplak bir hatun, kıvırta kıvırta şarkı söylüyor, kızımın idolü bu mudur yani... diye diye...

meğer işin aslı başkaymış...

derin Hadise gibi göz kırpmak istiyormuş.... hani varya çorap reklamında... oysa bende göz kırpabiliyorum, babası da, annanesi de... neden Hadise?... acaba bu hayranlığın ilk belirtisi olabilir mi? ardından onun gibi şarkı söylemek, dans etmek de gelebilir mi? eee bende dans edip şarkı söylebiliyorum... bir Hadise mi yani bu dünyada güzel kadın...
peki bu kıskançlığım hayra alamet mi?
Hadise bizim evde ciddi bir hadise mi yaratacak ?
yok yok ergenliğe hazırlıyor beni kesin...
hadi hayırlısı...

ama gözlük süper haber dimi yaa... çok şükür!!!

başlıkta belirttiğim yer bizim ev... fillerin göç güzergahındayım... evimizin parti sonrası durumu başka nasıl açıklanabilir ki...

kapanış cümlesi bulamıyorum... malum havalar da soğuk gidiyor, bir klasikle veda edeyim bari,
donsuz geceler...

19 Aralık 2009 Cumartesi

önizleme...











biraz heyecanlıyım... belli oluyor mu?




18 Aralık 2009 Cuma

sen var olduğun için dünya böylesine güzel...


bir bebek doğduğunda bir anne de doğarmış...

3 sene bugün doğduk biz...

sen, o günden beri hayatımın aitlik eki,

en uzun olmasını istediğim cümlemin yüklemi,

en anlamlı sıfatımsın...

gelişinle aydınlattığın dünyam, göz kamaştırıcı...

iyiki doğdun mercimeğim...

16 Aralık 2009 Çarşamba

bir mim, en çok Derin fotoğraflarıyla güzel olurdu, öyle yaptım...

yine geldi benim gitmelerim, küsmelerim, enerjimi sıfırlayan belirsiz hallerim...
derken...
bitmekten olan bir ayın muhasebesi ile başlayacak olan koskoca bir yılın dilek köşesini oluşturmaya başladım... kanım tazelendi...

sonra biri geldi... önce buraya yazdığı yorumlarıyla, sonra mail ortamında gerçekleşen kısa ama samimi sohbetlerle kanımı kaynattı... bugün ondan gelen kart ise artık bünyemden sıyrılmaya başlamış olan miskinliğimi bir çırpıda atmama sebep oldu...
ceydaaaa... sana sesleniyorum... mimlemişsin beni, bak burda işte cevaplarım...

1-kullandığım parfüm: issey miyake
2-en son izlediğim film:
az önce Devrim Arabaları'nı tekrar, belkide 12. kez falan izlemişimdir... sevdiğim şeylerden kolay vazgeçemiyorum... birde en umutsuz anlarımda bu film bana kendimi çok iyi hissettiriyor...

3-vazgeçemediğiniz giyim markası:
çarşı, pazar, terkos pasajı diyebilirim... marka takıntım hiç olmadı...
4-okuduğunuz kitap:
babam öldüğünde ağlamadım... ama bitiremiycem sanırım... içim kalktı...
5-saç ve göz rengi:
gözlerim kahverengi olsada, dünyayı çok renkli görüyorum... saçlarımsa orjinaline sadık kalamadan sarı...
6-benim için önemli olan 5 yer:
bu mercimeğin olduğu her yer... onunla nefes aldığım her bir küçük kare...
7-wish list:
tabiki sağlık, huzur, istediklerimi gerçekleştirebilme imkanı, hayallerimin peşinden gitme azmi, vazgeçmemek, "denemeye değer" diyebilmek, hep umutlu olmak... bu pıtırcıkla uzuuuun yıllarımın olması...
ben kimseyi mimlemesem olur mu??? isteyen yazsın bloğunda... kuralı bozmuş sayılmasam ceydacım... ne dersin?

8 Aralık 2009 Salı

dolu dolu dopdoluyum...unutmadan yazıyım dedim...

nerden başlasam bilemeden bodoslama dalıyorum konuya...
cumartesi günü Beyoğlu'nu arşınladım...

ki izledim... şimdi de şiddetle tavsiye ediyorum...

ama öncesinde...
birden kendimi, kocaman, ışıl ışıl, sıcacık bakan tatlı bir fotoğrafçının ilk sergi heyecanını paylaşmak üzere yanına gidip, ondan daha bir heyecanlı olarak kendimi tanıtma telaşı içinde buldum...
hiç adetim değildir ya ezilip büzülme utangaçlık halleri, 2 lafı bir araya getiremedim desem yalan olmaz sanırım...

garip bir dünya blog dünyası...
-merhaba ben içimde kelebekler...

adımdan önce geliyor bloğumun ismi bu gibi durumlarda...
olsun ne önemi varki adın sanın dimi... gördüğüm tanıştığım o tatlı insan olduktan sonra...
aa birde kitabım var, içinde kendi çektiği çok güzel fotoğrafların bulunduğu kitabım... hemde imzalı en afillisinden...
yaaa ben neden fotoğraf çekmedim :(
zaten ışık hızında bir tanışma ve vedalaşmaydı... bunada şükür diyim...
yolun açık olsun Burcu'cum... seni tanıdığıma çok sevindim...

çok alakasız ama... birde benim mercimek varya...
en çok ondan öğreniyorum hayatı... unutmadan yazmalıyım hallerini...
O, koltuğun tepesine çıkıp, yerlere atlarken kendince oyun kurduğunu düşünse de, bu aslında onun hayata karşı inadını gösteriyor bence... tekrar tekrar aynı hatayı yapacak da olsa vazgeçmiyor, canı yanıyor, tekrar deniyor, tekrar tekrar... bıkmadan... işte bu zamanlarda seviyorum onun direnişlerini...

birde böyle zamanlarda...
suratını böyle sahte hallere sokup, "bak ne güzel gülüyorum" diyip beni kandırdığı zamanları... kimin kime oyun oynadığının belli olmadığı zamanları... ne önemi varki, zaten hayatta bazen hepimiz maske takmıyormuyuz... keşke bu kadar masum olsa tüm maskeler...

Derin'den öğreniyorum dedim ya en çok hayatı...
insanı en çok çaresizlik yaratıcı yaparmış ya hani...
siz hiç kibrite "yaktırıcı" dediniz mi? eğer 3 yaşında ve bazı kavramları hayatınıza alma vede bazılarını unutma, şaşırma dönemindeyseniz oluyor böyle uyduruktan buyurmalar...
peki sizin bu aralar,
keyfiniz mutlu mu?
benim pek bir öyle...
oh ne ala, mualla :)

1 Aralık 2009 Salı

HOŞGELDİM...

yaşanmışlık envanterimi tutuyorum elimde...
hayallerim, gerçekleştiremediklerimden önde gidiyor, seviniyorum...
demek, kanımı tazeleyecek heveslerim var hala...

yitirdiklerimin ardından salladığım beyaz mendilim, belki birgün coşkulu günlerimi kutlarken de olur yine elimde, sevincimin halayı misali...

yok yok... yılbaşı hazırlığında değilim... daha önemli telaşım var şimdi... yeni yaşımı karşılıyorum.
kızıma sıkı sıkı tutunarak, korkarak, koşarak, yüreğim ağzımda, şükrederek, hayal ederek, kaçarak, bağır-çağır, inadına, bazen vazgeçerek, tutkuyla...

tüm duygularımla bekliyorum seni; "bir yaş almış ben..."

ne güzel, her yıl dolduğu gibi YİNE geliyorsun... bu kez YENİlemeye...
hoşgeldin...
şimdi bir dilek tut ve püffff!!!