7 Eylül 2010 Salı

bazen tek bir kelime, söker yüreğini yerinden...

Sensizliği doğuruyorum, kalbimden verdiğin suni sancı ile açılıyor damarlarım...
ve...
sen akıyorsun ılık ılık, oluk oluk...
eksilen her bir damlan, çektirdiğin bir diş gibi, aldırdığın can sıkıcı bir "ben" gibi başta alışması zor, sonra hiç olmamış gibi bir olağanlık katıyor hayatıma.
Senden eksilmek, önce şaşırtıp, sonra gayet sıradanlaştırıyor hayatı.

hep bir soru işaretinin önündeki kelimeyle anıcam yokluğunu...
Sen hep o kelimeden ayrı yazılacak olan -mi takısında ilişik yaşayacaksın zihnimin kıvrımlarında? -beni hiç sevmedin mi?
bu kadarsın artık işte... yer bile kaplamayacak kadar,
söylemesem seni, cümlemin anlamı değişmeyecek kadar...
ve sen hep ver(e)mediğin cevabınla bir diğerini sorduracaksın bana...
Bu "neden": yarana yaptığın bir pansuman, o pakette kalan son sigara,
radyoda çalan en sevdiğin şarkı, bir gece yarısı o bayıldığın aktörün filmi gibi...
öylesine anlık bir rahatlık...
yoksa ki bitişin adı olmaz dimi. sen ne ile çağırırsan ayrılığı O'dur neden...
sıkıldım, sevmedim, çok geldin, yetmedin...
yetim bir çocuk gibi isimsiz kalmayı haketmedik...
çünkü ayrılık da sevdaya dairdi...
burdaki -da takısı, "dahi" anlamındaydı,
ve sen bunu biliyordun...

senin bu kaçak dövüşlerin, -mış gibi yapmaların bitirir sanıyordum beni...
ölürüm sanıyordum mesela, sesini duymadığım vakit...
insan ölürüm dediği an ölmüyormuş biliyormusun...
yoooo, bir çağrı değildi bu kelimelerim...
kafama vura vura ezberlettiğin sensizliği, şimdi bir sesin bozacak sanma...
yazmasam içime oturan yokluğunu, kusacak ve her tarafa bulayacaktım seni...
oysa sen, sadece içimi zehirlediğinle kalmalısın.
çünkü ve ne yazıkki malesef,
sen en çok kalbime yakışırsın..
şimdi sen gittin ya sevgili...
sanma ki, yokluğunla avunucam...
bilirsin o basit ve sonucu etkilemeyen kuralı...
gelişin değiştirmedi ki beni, gidişin yerle bir etsin..
ben yine benim, bilindik acılar, birkaç uykusuzluk nöbeti...
ama...
kurmak istemezdim acı kokan cümleler,
senden en çok kelimelerim yara aldı.
hayat seninle devam ediyor iken,
artık;
hayat, sana rağmen devam ediyor...
************************************
seviyorum O'nun karelerini konuşturmayı... ki hiç ihtiyacı yok aslında konuşma balonlarına... benimki sadece ağzımın kenarından sızan kelimeleri, bu karelere öpücük gibi kondurmaya çalışmak... naçizane...
ve bir yaz günü Cihangir'in arka sokaklarında karşımıza çıkan, üzerime uyan bir elbise gibi şöyle bir bakıp, hımmm işte bu olabilir dediğim kelimeler... evren sana müteşekkirim...

Fotograf : Ceyda Bural
Hikaye : Duygu Çakır

Hiç yorum yok: